Kültür, gastronomi ve sinemanın buluştuğu Uluslararası Urla Gastronomi Film Festivali için İstanbul’dan yola çıkarken, bu seyahatin başlı başına bir deneyim olacağını biliyorduk. İstanbul’dan İzmir’e, oradan da Urla’ya vardık. Festivalin davetli basın mensupları iki farklı yolculuk seçmişti: Biz üç kişi kendi aracımızla yola devam ederken, diğer basın mensupları uçakla İzmir’e ulaşmayı tercih etti.
İstanbul - İzmir uçuşu her ne kadar yaklaşık 1,5 saat sürse de, havalimanı prosedürleri ve bekleme süresiyle bu yolculuk 5-6 saati buluyordu. Sabahın 06:00’sında havalimanında olan basın mensupları, uzun güvenlik kontrollerinden geçerek İzmir’e iniş yaptı. Ancak sadece İzmir’e ulaşmak yetmiyordu; festivalin gerçekleştiği Urla’ya varmak için ek bir yolculuk yapılması gerekiyordu.
Biz karayolunu tercih ederek yola koyulduk. Yol boyunca Ege’nin değişen atmosferini hissetmek, küçük molalar vermek ve kendi tempomuzu ayarlamak, seyahatimizi daha keyifli hale getirdi. Uçakla gelenlerin aksine, biz daha esnek ve özgür bir yolculuk deneyimledik.
Urla’da Festivale İlk Adım
Urla’ya vardığımızda, festivalin tüm şehre yayılan bir coşkuyla karşılanacağını düşünmüştük. Ancak etkinliklerin Urla Dam otel alanına sıkışmış olması, festivalin dar bir çerçevede planlandığını ortaya koydu. Festivalin düzenlenme biçimi hakkında bazı soru işaretleri doğdu.
Festivalin ilk günü, programın ilk etkinliği olan Zeytin Müzesi’ne yöneldik. Burada bir film gösterimi gerçekleşti, ardından konuşmalar başladı. Kültürel yönü ön plandaydı, ancak lojistik detaylar göz ardı edilmiş gibiydi.Sabahın erken saatlerinde yola çıkan basın mensupları, Zeytin Müzesi’nde kahvaltı olacağı umuduyla etkinliğe katıldılar. Ancak böyle bir planlama yapılmamıştı. Program tamamlandıktan sonra, açlıkla Urla Dam’a doğru hareket ettik. Gastronomi temalı bir festivalde yemek organizasyonunun öncelikli olması beklenirdi. Ancak şenlik alanına vardığımızda, yemek servisi olmadığını öğrendik.
Gastronomi Şenliğinde Yemek Nerede?
Festival alanına girdiğimizde yerlerde minderler, arka alanda gastronomi şenliği vardı. Ancak yemek nerede? Aç kalan basın mensuplarına “Bakın, orada stantlar var, yiyebilirsiniz” denildi. Ancak bu stantlar ticari satış noktalarıydı ve fiyatlar oldukça yüksekti.
Basın mensupları için Urla İskele Meydanı’nda bir restoran ayarlandığı söylendi. Servis bizi oraya götürecekti. Ancak beş dakika sonra rezervasyon iptal edildi. Sonunda, personellere ayrılan yemeklerin basın mensuplarına dağıtılması kararı alındı. Menü: Pilav, makarna ve su. Personeller aç kalsa da ses çıkarmazdı, ancak basın mensuplarının susturulması gerekiyordu!
Akşam Yemeği: Nihayet Bir Lezzet
Günün sonunda, akşam yemeği için umutlandık. Nihayet zeytinyağlı bir tabak, salata sunuldu. Günün yorgunluğu ve açlığı biraz olsun giderildi. Ancak festivalin gastronomi temalı olması düşünüldüğünde, yemek organizasyonunun çok daha özenli olması gerekirdi.
Festivalden Kaçış: Çeşme ve Alaçatı Planı
Sabah olduğunda, herkes yorgun ve bitkin haldeydi. Festivalin ikinci gününe başlamak için motivasyon bulmak zorlaşmıştı. Biz kendi planımızı yaparak Urla’dan Çeşme ve Alaçatı’ya gitmeye karar verdik. Festivalin organizasyonu bizi tatmin etmemişti, o yüzden Ege’nin güzelliklerini keşfetmek en iyi seçenekti.
Çeşme’de Plaj Keyfi ve Fiyatlar
Çeşme Ilıca Plajı, yorgunluğumuzu atmak için mükemmel bir noktaydı. Denize girdik, tüm stresimizi geride bıraktık ve kendimize geldik. Ancak burada da lojistik zorluklar vardı:
• Tek bir otopark vardı ve sokak aralarına park yapmak mümkün değildi.
• Yollara mantar şeklinde dubalar koyulmuştu, bu yüzden dönüp dolaşıp yine aynı otoparka gitmek zorunda kalıyordunuz tabii ki yer bulabilirseniz.
Şanslıysanız, otoparkta yer bulabiliyorsunuz. Ancak fiyatlar normaldi
• Araç park ücreti: 200 TL
• Şemsiye kiralama: 200 TL
Bu ücretleri ödedikten sonra, nihayet denizin keyfini sürebildik. Çeşme’nin büyüleyici atmosferi, festivalin eksikliklerini bir süreliğine unutturdu.
Alaçatı: Sokaklar, Lezzetler ve Fiyatlar
Deniz keyfinin ardından, Alaçatı’ya doğru yola koyulduk. Hem yemek yemek, hem de kahve içmek istiyorduk. Alaçatı’nın simgesi haline gelen değirmenleri gördükten sonra, çarşıya girdik.
Alaçatı’nın pahalı olduğu söylense de, fiyatlar İstanbul seviyesindeydi:
• Çay: 20 TL
• Kahve: 50 TL
• Üç kap etli yemek: 200 TL
• Dondurma topu: 60 TL
Şansımıza, o gün pazar vardı. Yerel ürünler oldukça uygun fiyatlarla satılıyordu:
• Enginar: 30 TL (Soyulmuş, paketlenmiş)
• Kabak çiçeği (3 kap): 100 TL
Bir günün mükemmeliği ile döndük Urla’ya
Festivalin ilk yılı olması nedeniyle bazı aksaklıklar yaşanması beklenebilirdi. Ancak yemek organizasyonu, katılımcılar için temel bir ihtiyaçtı ve bu konuda ciddi eksiklikler vardı. Basın mensuplarına yönelik planlamanın yetersizliği, festivalin profesyonel yönetimi konusunda soru işaretleri doğurdu. Festivalin gelecek yıllarda daha güçlü bir organizasyonla katılımcılara daha akıcı ve tatmin edici bir deneyim sunmasını umuyoruz.




.jpg)









































































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.