• BIST 11162.7
  • Altın 5750.162
  • Dolar 42.44
  • Euro 49.3272
  • İzmir 17 °C
  • İstanbul 16 °C
  • Antalya 19 °C
  • Ankara 14 °C
  • TÜRSAB 26. Dönem Yönetimi Mazbatalarını Aldı
  • İki Kültür Tek Gün: “India Day” İstanbul’da Buluştu
  • 2026 Kruvaziyer Sezonu İçin Erken Rezervasyonlar Başladı
  • TÜRSAB 26. Dönem Yönetimi Mazbatalarını Aldı
  • İki Kültür Tek Gün: “India Day” İstanbul’da Buluştu
  • 2026 Kruvaziyer Sezonu İçin Erken Rezervasyonlar Başladı

Gastronomi Festivalleri: Festival mi, Panayır mı?

BORA ÖZGEN

Bursa’da gastronomi tutkunlarının dört gözle beklediği festival sona erdi. Merinos Parkı’nda üç gün boyunca düzenlenen 4. Uluslararası Bursa Gastronomi Festivali, “Rota Yeniden Oluşturuluyor” temasıyla kentin var olan tescilli lezzetlerini vitrine çıkardı. Cantık, tahinli pide, cevizli lokum, Gedelek turşusu ve süt helvası gibi yerel tatlar, ağaçların gölgesinde ziyaretçilere sunuldu. Ancak festivalin ardından geriye yalnızca lezzet değil, bazı soru işaretleri de kaldı.

Festivalin sahnesinde yine tanıdık isimler vardı. Geçtiğimiz hafta Gaziantep’te, Afyon’da, Van’da sahne alan kadro bu kez Bursa’da karşımıza çıktı. Sanki bir gastronomi festivali değil, şehir şehir dolaşan bir gösteri turnesi izliyoruz. Oysa her şehrin kendine özgü bir mutfağı, kültürü ve hikâyesi var. Bu çeşitlilik, tekrar eden kadrolarla değil, yerel seslerle sahneye taşınmalı. Festivalin amacı, Bursa’nın gastronomi markasını ulusal ve uluslararası düzeyde güçlendirmekti. Ancak sahnede yer alan isimler, Bursa’nın özgün mutfağından çok, Türkiye’nin “festival kadrosu”ndan izler taşıyordu. 

Stant kiralama bedelleri 50 bin TL ile 80 bin TL arasında değişti. Bu bedeli ödeyen firmalar satışlardan memnun kaldı. Aliş Kardeşler, Balım Patanesi, Kardelen Kestane, İnanç Fırın, Topraklar Karacabey Süt Ürünleri, Fasulyeli, Aslanlar, Enver Chef ve Hacı Hasan Oğulları gibi yerel markalar ziyaretçilerin damaklarında iz bıraktı. Kazanan, Bursa’nın üreticileri ve halkın sahiplenme gücü oldu diyebiliriz.

Geçmiş yıllarda Bursa halkı ve yerel dernekler festivali imece usulüyle sahiplenmiş, maddi ve manevi destekle şehrin mutfağını sahneye taşımıştı. Bu yıl ise organizasyon dışarıdan bir ajansa teslim edildi. Festival süreci kapalı bir WhatsApp grubunda yürütüldü gezi, yemek, kahvaltı ve iletişim tamamen bu dar çevrede planlandı. Basın davetleri ise ajansın kendi getirdiği isimlerle sınırlı kaldı. Peki ya Bursa’nın yerel basını? Onlar bu sürecin neresindeydi? Şehrin kendi gazetecileri, kendi hikâyesini anlatma hakkından mahrum bırakıldı. Ajans ise basın bülteni iletmekle biz yazdık haydi siz girin der gibiydi. Oysa gerçek bir festival, yerel sesi duymadan eksik kalır. Daha profesyonel bir görünüm, daha büyük bütçeler. Ancak bu bütçeler, basın davetleri, konaklama ve yemek masraflarıyla şişti. Eş-dost ilişkileriyle dağıtılan yaka kartları, yerel halkın “bizim festivalimiz” duygusunu zedeledi.

Başka bir konu ise Merinos Parkı gibi geniş bir alanda tek bir tuvalet alanı olması, uzun kuyruklara ve ziyaretçilerin zor anlar yaşamasına neden oldu. Bu eksiklik, festivalin planlama aşamasında yerel ihtiyaçların göz ardı edildiğini gösteriyor. Sahne ışıkları, sahadaki sıkıntıları gölgeleyemedi. Başka bir konu ise; Festival alanına giriş yapan araçların bir kısmı yol kenarına, bazıları ise yeşil alan niteliğindeki bölgelerin kenarına park etti. Ancak bu alanlar zaten festivalin kendisi için kullanılıyordu gazabolar, buzdolapları, stantlar ve sahne ekipmanları doğrudan çimlerin üzerine kurulmuştu. Aynı zemine park eden araçlara ceza kesilmesi, “çifte standart mı uygulanıyor?” sorusunu gündeme taşıdı. Yeşil alanı korumak, sadece araçları cezalandırmakla olmaz. Festivalin altyapısı, tuvaletleri, atık yönetimi, zemin koruma sistemleri gibi unsurlar da bu korumanın parçasıdır. Eğer çimlerin zarar görmesi gerçekten bir sorun olarak görülüyorsa, bu zarar sadece araçlara değil, tüm etkinlik planlamasına mal edilmelidir.

Turizm, bir şehrin markalaşmasıdır. Sürdürülebilir kalkınmaya katkıdır. Yabancı turistin cebinden çıkan her döviz, yerel esnafın, üreticinin, otelcinin, çiftçinin sofrasına ekmek olarak dönmelidir. Ancak bizdeki sözüm ola festivaller, kaynakları tüketen, imajı zedeleyen, yerel halkı seyirci koltuğuna mahkûm eden içi boş gösterilerden ibaret kalmaktadır. Bu böyle gitmez! Milletin alın teriyle oluşan bütçeler; üç beş sanatçıya, birkaç şişirme isme ya da günü kurtarmaya yönelik sahne şovlarına değil, şehrin tanıtımına, üreticinin kalkınmasına, ülkenin imajına hizmet eden gerçek festivallere aktarılmalıdır. Gerçek festival; turisti çeker, şehre değer katar, üreticiyi ayağa kaldırır, gastronomiyi ve kültürü dünyaya tanıtır. Gerisi? Kusura bakmayın ama sadece panayırdır! Faydasızdır.


 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 27 Şubat 2007 Turizmin Sesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 216 481 51 21