Hep biz sana gelecek değiliz ya; gel bize: Gebze…
Adını “gel bize”den alan Gebze, 41 plakalı Kocaeli Büyükşehir’e bağlı yoğun nüfus patlaması ve yoğun bir sanayi, iş ve yaşam alanı olduğu kadar, bir o kadar da tarihi ve kültürel zengin mirası bulunan ilçedir. Geniş yüzölçümü ve 400 bine varan nüfusu ile dikkat çeken Gebze’yi merakla gezmek, bilinmeyeni keşfetmek, tanıtmak; tarihi, sosyal, kültürel, doğa ve insan manzaralarını, yeniden gün yüzüne çıkarmak ve de alternatif turizm potansiyelini, farklı ve şiirin yol öyküsü sıcaklığında gezmek, yazmak ve belgelemek için; Yoleri Gezgin Derviş ya da Modern Seyyah olarak; Kocaeli’nin batı, İstanbul’un doğu kapısı olan Gebze’ye yolumuz düştü… Yolunuz ve bahtınız açık olsun…
Milli Mücadelemizde (1918-1923), Gebzeli Kuvayı Milliye Müfrezesine bağlı vatansever yiğitlerin, İstanbul’dan kaçırılan İngiliz silahlarının Anadolu’ya ulaşması sırasındaki özverili direnişlerini belgelemiştim. (5 Ağustos 1920 Pozantı Kongresi” kitabımda. TRT Belgesel Kanal için yaptığım; 13 bölümden oluşan “Anadolu Su Medeniyeti” ve Kültür ve Turizm Bakanlığı için yaptığım “Anadolu Karızları” adlı belgesellerime de konu olan Gebze Su Dolabı, Su Terazileri ve Tarihi Su Sarnıçları yanı sıra; 350 yıl Osmanlı toprakları olarak birlikte, kardeşçe yaşadığımız, Berberilerin vatanı ve Kuzey Batı Afrika’nın dost ülkesi olan Tunus’ta yaptığım çalışmalar üzerine, Tunus Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafında adıma verilen “Altın Palmiye Ödülü” almam ve “Kurtuluştan kuruluşa giden bu yolda” Mazlum ulusların umudu, kurtarıcı-kurucu ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün esin kaynağı olan, Tunuslu Kartaca Kralı Hannibal’ın anıt mezarının Gebze’de (TÜBİTAK sahası içinde) oluşu; beni Gebze’ye çeken nedenlerin başında gelmektedir. Yoleri farkıyla Gebze’yi gezmeye devam…
Çok sayıda işçinin çalıştığı ağır sanayi özelliğindeki büyük fabrika, organize sanayilerin ve orta işletmelerin çokça bulunduğu Gebze bölgesinde, gece ile gündüz konaklayan sayısı farklı ve oldukça yüksek orandadır. Gebze, Anadolu'daki çoğu ilden büyük ve yoğun bir iskan planlaması olan kenttir. Yeni yapılan toplu konut, park ve yeşil alan çalışmaları, kent içi trafiğe de çözüm olacaktır.
Özel aracınızla ya da toplu ulaşım araçlarıyla, Gebze'ye ulaşmak çok kolay. Sabiha Gökçen Havalimanı yarım saat mesafededir. Gebze tren garından, YHT ve Marmaray var. D100, Çevre otoyolu ve Kuzey Marmara karayolu ile her yöne ulaşmak çok hızlı ve çok kolay. Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve İzmir güzergahı için Feribot ve Osmangazi köprüsünü tercih edebilirsiniz.
Giriş
Gebze’ye girişte ilk adım… Hünkar Çeşmesi, Gebze Cumhuriyet Mahallesinde. Osman Hamdibey Müzesi ve evi, Eskihisar sahilde restorasyon çalışmalarıyla yenilenmektedir… Eskihisar’daki Tarihi Yağhane’de gezilecek yerlerden biridir. Gebze Güzeller Mahallesindeki şehir merkezinde bulunan, 195 rakımlı bir düz alanda kurulu, Tarihi Su Dolabı hala çalışır durumdadır. Osmanlı izlerini taşıyan Su Dolabına bağlı olarak çalışan Su Terazileri ve toprak künklerle kentin içme ve kullanma su gereksinimini karşılayan su taşıma sistemide yok edilmiştir. Yazık…
Kocaeli'nin batı, İstanbul'un doğu kapısı Gebze'nin aksakal-bilge dervişleri gibi herkesin sevdiği, Gebze Belediye Başkanı Zinnur Büyükgöz; İspirli, şehir planlamacısı, çalışkan, dinamik, geleneksel ve titiz özelliği yanı sıra; 81 ilin, Balkanların, Türk ve İslam dünyasının sosyal ve kültürel mozayiki ve Anadolu insan coğrafyasının sevgisi sebil-bereketli harmanı olarak; zengin bir marka kent olan Gebze’nin, yüzakı olmanın haklı heyecanını ve onurunu yaşıyor…
Yöresel Yemekler: Çarşır Mancarı, Kazayağı Mancarı, Ebegümeci Mancarı, Efelik Mancarı, Mantı, Yamayuka Böreği, Tava Tutuşturması, Bulgurlu Börek, Sirkem Mancar, Kabak Tatlısı, Höşmerlim, Peynir Höşmeli, Kocagörmez, Cızlama(Nazlım), Kabaklı Börek, Tartı(tarta-dartı)…
Giysiler: Gebze'nin dağ köylerinde yaşayan ve özellikle keten ekerek geçinen bölümlerde halk, kendi el örmesi elbiseleri giyer. Kadınlar çoğunlukla şalvar, yelek ve hırka giyer. Başlarına işlemeli yazma ya da beyaz yazmalar takarlar. Boyunlarına gerdanlık takarlar. Elbiseleri çoğunlukla basmadan yapılmıştır. Bu kentte; özgün Gebze yemek kültürü, gastronomi ve mutfak damak tadı pek yoktur. Bir kaç Manav yemeği yanı sıra; Urfa, Antep, Adana, mancarlı pide ve kebap çeşitleri çokça olmasına karşın; İspir fasulyesi, Niğde tava, Tatar böreği ve deniz ürünlerini arasanda bulamazsın. Her şeye karşın, sokakta candan selamlaşmalar, hal hatır sormalar, saygı ve sevgide odaklanan Gebzeli esnafın, Ahilik kültürü ve sebil sofraların dostça paylaşımı güzeldi… Özellikle Ramazan ayı boyunca ve cenaze sonrası bu tür dayanışmalar, Anadolu insanının yitirmediği özelliklerinden biri olarak yaşatılmaktadır…
Gebze Tarihi
Gebze'nin de içinde bulunduğu, eski Yunanlılar'ın ve Romalılar'ın Bitinya (Bithynie) dedikleri coğrafi bölgenin bilinen en eski tarihi, M.Ö. XII yüzyıla kadar dayanır. Bölge, özellikle Kocaeli Yarımadası, coğrafi konumunun öneminden dolayı, tarihin hemen hemen bütün dönemlerinde, birçok ulusa yurt olmuştur. Asya ile Avrupa kıtaları arasındaki en önemli geçit yeri olan Kocaeli Yarımadası, ya bir çok ulusun yurdu ya da gelip geçtikleri, medeniyetlerinden izler bıraktığı bir yer olmuştur.Bilinen ilk ulus göçü de M.Ö. XII. yüzyılın başlarındadır. Bu ulus Yunan kökenli Frikler'dir. Boğaz (Bosforos) yoluyla Anadolu'ya inmişlerdir. XII yüzyıla kadar Trakya'dan İzmit dolaylarına göçler devam etmiştir. Fakat bu dönemde eski Gebze'nin yerine dair hiçbir bilgi edinilememiştir. Kısaca Antik Çağ Gebze'sinin yeri kesinlikle bilinememektedir.
Bugün Gebze'nin olduğu yerde, M.Ö. 281-246 yıllarında Kral 1. Nicomede'nin egemenliğindeki Bitinya Krallığı döneminde Dakibyza ve Libyssa adında yerleşmeler vardır. Eski Gebze'nin yerine dair söylenenler, işte bu tarihlere aittir. Daha eski tarihlere ait bilgiler ise çelişkilidir.
Bu yerleşim alanlarının araştırmalara konu olmasının en önemli nedeni ise, ünlü Kartacalı Komutan Hannibal'ın krallık döneminde burada yerleşmiş olmasıdır.Hannibal, Zama Harbindeki yenilgisinden sonra ülkesinde itibar görmemiş ve Bitinya Krallığı'na iltica etmek zorunda kalmıştır. Bitinya Kralları I. ve II. Prusias'ın savaş danışmanlıklarını yapmıştır. II. Prusias'ın ihaneti sonucu düşmanın eline düşmemek için intihar etmiş ve Lybissa'ya gömülmüştür.
İşte birçok tarihçinin ve araştırmacının eski Gebze olduğu iddia edilen bu yeri araştırmasının en büyük nedeni budur. Hannibal'ın burayı seçmesinin birçok nedeni vardır. Devamlı izlenme kuşkusu, Nicomedia başkent olduğu için gelenin gidenin çok olması ve tanınma ihtimalinin fazla olması, yönetime güvenmemesi bu nedenlerin başlıcalarıdır.
Roma kuvvetlerinden gizlenen Hannibal, korunaklı, kaçışı kolay ve denizle ilişkili bir yer aramıştır. Sonunda bu özelliklere sahip Libyssa'yı seçmiştir. O dönemde Libyssa'nın kurulduğu yer, hem denize hem de karaya hakim bir tepe üzerindedir. Tepe, körfezin en dar yeridir.
1330 yılında Osmanlılarla Bizans arasında yapılan savaştan sonra Gebze'nin de içinde bulunduğu bölge, Osmanlı idaresine dahil edilmiştir. Bugünkü Gebze'nin kurucusu Orhan Gazi'dir. Gebze'de kendi adına cami de yaptıran Orhan Gazi, bölgede izler bırakan ilk Türk büyüğüdür. Orhan Gazi, bölgenin imarı ve yaşaması için büyük çabalar göstermiştir. Bu amaçla işletmeler kurmuş, vakıfları desteklemiştir.
Osmanlıların devlet olma çabaları sırasında, Gebze yine ordugah yerleşimi olarak kullanılmıştır. Osmanlı Beyliği’nin kurulmasında büyük emekleri geçen Akçakoca Bey'in oğlu olan İlyas Çelebi de hem Gebze'nin fethinde hem de kuruluşunda büyük rol oynamıştır.
Gebze Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarına kadar kimi zaman İstanbul'a, daha çok da Kocaeli'ye bağlı bir kaza olarak, önemli bir yer niteliğini uzun yıllar korumuştur. 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğunun yenik düşmesi üzerine, Anadolu ve Trakya'nın birçok yöresi gibi Gebze'de düşman kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir.
1920 yılında İngilizler'in bölgeyi işgaline, 1921 yılının başlarında Yunanlılar da katılmıştır. Daha sonra Anadolu içerisinde yenilgiye uğrayan Yunan kuvvetleri, amaçlarına ulaşamamanın üzüntüsüyle geldikleri yoldan geriye kaçmışlardır.Bu yıllarda Gebze, Anadolu'nun en dikkate değer yerlerinden biridir. Türk kuvvetlerinin biraz ilerisinde İngiliz askerleri bulunmaktaydı.
18-19 Ocak 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye ve Ankara Gazetesi’nde, Atatürk'ün bölgeyi ve Gebze'yi ziyaret ettiğinden bahsedilir. Atatürk Gebze'deki askeri birliklerin durumundan memnun kalarak geri dönmüştür. İstanbul'un terk edilmesinden sonra, Gebze ve çevresi tamamen emniyet altına alınmıştır.
Atatürk, Cumhuriyet kurulmadan önceki son mesajını Gebze’de verdi. Annesi Zübeyde Hanım’ın vefatını Eskişehir’de öğrendiğinde; yakın tanıkları, Gebze Tavşancıl halkının da kendisine başsağlığı dileklerini ilettiğini söyledi. Atatürk bu bölgede ziyaretler yaparken İngilizlere; “İstanbul’u boşaltmazsanız savaşmaya devam ederiz” mesajı vermişti.
“SAVAŞI KAYBEDİP GİTTİLER”
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Gebze Tren Garı’nda (17 Ocak 1923).
Paşa’nın beraberinde ise; Gebze’de Halide Edip Adıvar, Naşit Uluğ, 1. Tümen Komutanı Albay Hüseyin Hüsnü Erkilet, Mecdi Sadrettin Bey, General Galip Bey ve Cevat Abbas Gürer bulunmaktaydı. Ata’nın 17 Ocak 1923’te, Gebze’de olması sıradan bir ziyaret değildi. Bir süre sonra, Lozan Anlaşması ardından İngilizler, İstanbul’u boşaltı. Bir kurşun dahi atılmadan gittiler deniyor. Neden gittiler, çünkü savaşı kaybettiler de öyle gittiler…
Cumhuriyet'in ilanına kadar kimi zaman İstanbul, kimi zaman da Kocaeli'ye bağlı bir kaza olan Gebze, Cumhuriyet'in ilanından sonra, yeni iller kanununa göre il olan İzmit'e bağlanmıştır. Oysa Gebze, Kocaeli ile İstanbul metropolü arasına sıkışmış, çoktan il olma hakkına sahip, her yönüyle cazibe merkezi ve büyük bir kenttir…
Libyssa'dan Gebze’ye
Gebze adı köken olarak, diğer eski yerleşmelerin ismine bağlanmaktadır. Araştırmacıların bir çoğu bu görüştedir. Bazılarıysa Libyssa ve Dakibyza isimlerini bazı ufak değişikliklerle kullanmışlardır. Antik Çağ araştırmacılarının hemen hemen hepsi Libyssa adını kullanmışlardır. Roma ve Bizans döneminde Dakibyza adı da kullanılmaya başlanan bir diğer isimdir. Okunuş açısından da bu isimlerin Gebze sözcüğünü andırması, kelimenin kökeninin çok eski olduğunu kanıtlamaktadır. Bazı araştırmacılar da yöreden bahsederken, Gebseh, Gebisseh, Gjabseh isimlerini kullanmışlardır. Gekbuze, Ghviza, Gavize, Dschebse, Dschebize, Gebize de kullanılan diğer isimlerden bazılarıdır.
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde de bir kez Kekbeziye ismini kullanmış, Erzurum Seyahatı esnasındaysa Gebze kelimesinin “Gel bize”den kaynaklandığını yazmıştır.
İbrahim Hakkı Konyalı ise, eski Osmanlı arşiv kaynaklarında Geybüyze, Geybüveyze, Geyibüveyze, Geyiboyze, Geykivize şeklinde yazıldığını, halen yaşayan ismininse Gebze olduğunu vurgulamıştır.
Bazı araştırmacılar da, "Gebze"nin bir zamanlar Osmanlı ve Bizans savaşçıları arasında sık sık el değiştiren ve özlenen bir yöre olması itibariyle "Gel bize" veya "Bize gel" ifadelerinden oluşan ve zaman içinde değişerek, halkın öz dilinde "Gebze"ye dönüşen bir ad olduğunu belirtmişlerdir. Ancak, 1640 yılında "Gebze"ye geldiği anlaşılan Evliye Çelebi, ünlü Seyahatname'sinin ilgili bölümünde (Gebze, “Gel bize"den galattır) ifadesiyle bu konuyu vurgulamaktadır.
Misyoner gezgin coğrafyacı olmayan, Mısırlı Seyyah Gazzi, İbni Batuta gibi bizden biri, Evliya Çelebi “Seyahatnamesi’nde; Gebze, bilgilerle tanıtılmaktadır: “Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi”nde de bir kez “Kek beziye” ismini kullanmış, Erzurum Seyahatı esnasındaysa, Gebze kelimesinin Gel bize’den kaynaklandığını yazmıştır.
Öte yansan; Arap Seyyah Mısırlı Bedrü’d-din İbn Raziyyi’d-din el-Gazzi, 1529 yılında Şam’dan başladığı ve İstanbul’da son bulan yolculuğunda geçtiği yerlerdeki şehirler ve mekanlar hakkında izlenimlerini aktarmaktadır.
Mısırlı Seyyah, Gebze hakkındaki izlenimlerini şöyle aktarır: “..İzmit’ten göçtükten sonra rüzgarlar esmeğe, biz de rahat nefes almağa başlamıştık. Çok geçmemişti ki, gökler gürüldemeye, şimşekler çakmağa ve sağanak halinde yağmur yağmağa başladı. Vadiler bir nehir haline dönmüştü. Bir müddet sonra havalar açıldı. Yerler suları çekmeğe ve her şey eski halini almağa başladı. Gün batmak üzere iken akarsuları, pınarları ve bol çimenleri olan, içinde yıkılmış eski binaların enkazı bulunan ‘ki bu enkaz evvelce büyük bir şehrin mevcut olduğuna büyük bir delildir’ geniş arazideki büyük hana indik. Yüklerimizi ve eşyalarımızı kontrol ettikten sonra geceyi orada geçirdik. Şevvalin 29. Cumartesi günü sabahleyin erkenden yola çıktık. Nihayet zevalle beraber Gebze’ye vardık. Gebze mamur, bolluk içinde güzel bir şehirdir. Burada nüfus kesafeti fazladır. İçinde geniş çarşıları, cuma namazını kılmağa mahsus bir camii vardır. Merhum Mustafa Paşa tarafından yaptırılan bu cami son derece mükemmeldir. Buraya yakın insana ferahlık verecek zümrüdü andırır, suları bol, çayırlık manzaralar pek hoştur. Günün artanını ve pazar gecesini burada geçirerek fecirle beraber göçtük…” demektedir.
Gebze, Karadeniz’den Marmara’ya, İstanbul’dan Kocaeli’ne uzanan bereketli coğrafyayı yurt edinen Anadolu insanının, tüm farklılıklarına karşın; kardeşçe ve huzur içinde birlikte yaşamanın dayanılmaz hafifliğini ve mutluluğunu paylaşan Gebzeli hemşerililer, içinden sevdalı yol şarkıları geçen ve şiirin yol öyküsünü yazan nice yitik aşklara, kahramanlık destanlarına tanıklık etmek ve hayatı yeniden keşfetmek için, “Gel Bize” diyen, Gebze’yi seçin…
Gebze’de Gezilip Görülmesi Gereken Yerler
TARİHİ SU DOLABI
Gebze’nin Anadolu ve İstanbul yönündeki önemli menzil noktalarından biri olan Gebze Menzilinin su gereksinimini karşılamak amacıyla, 1664 yılında, İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde Gebze Şehir Stadının hemen arkasında bulunan, eski adıyla Yazı Çayırı olarak bilinen alan üzerinde inşa edilen su dolabı, ahşap işçiliği ve mimari özelliği açısından farklı bir öneme sahiptir. Dolapta bulunan su kaynağı, dolap etrafında kazılan kuyulardaki suyun azlığı nedeniyle, yaklaşık 40’a yakın su kuyusunun kazılması ve bu kuyulardaki suların toprağın altından birbirine bağlanan kanallar aracılığıyla, tek bir ana kuyuda toplanarak, burada bulunan düzenek aracılığıyla, Şehir merkezinde bulunan İbrahim Paşa Çeşmesi’ne ulaştırılmıştır. Günümüzde hala aktif çalışır durumda olan Tarihi Su Dolabı, görülmeye değer turistik yerlerin başında bulunmaktadır…
İBRAHİM PAŞA ÇEŞMESİ
Bu çeşme, 17. yüzyılın ortalarında 4. Mehmet’in vezirlerinden İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Su bu çeşmeye, eski adıyla Yazı Çayırı olarak bilinen bölge üzerinde buluna Tarihi Su Dolabından basılan suyun toprak künkler vasıtasıyla ulaştırılmıştır. Su Dolabından Gebze şehir merkezine doğru uzanan istikamet üzerine yeraltında inşa edilen, yeraltı ve yerüstü Su Terazileri aracılığıyla taşınan su, çeşme deposuna dökülmekte ve çeşmelereden kulanıma sunulmaktadır. Kare planlı olarak yapılan çeşmenin üç tarafındaki kurnalardan su akmaktadır. Ayrıca, çeşmenin üzerinde Güneş Saati bulunmaktadır…
TARİHİ SU SARNICI
Sarnıcın yapımı süreciyle ilgili net bir bilge olmamakla birlikte, Geç Roma Dönemine ait olabileceği tahmin edilmektedir. Sarnıcın restorasyonu, Gebze Belediyesi tarafından 2024 yılında tamamlanan bir su yapısıdır. Sarnıç, doğal bir kayaç oyularak yapılmıştır. 11x15 metre ölçüsünde ve 22 metre derinliğe sahiptir. Zemin yüzeyinden 7 metre derinliğe kadar dikdörtgen biçiminde devam eder. Ve sonrasında ovalleşerek, derinliğin sonunda, en dar görünüme sahiptir. Sarnıç, yeraltı suları, yağmur ve kar suları deposu özelliğindedir…
HÜNKAR ÇAYIRI ve ÇEŞMESİ
Fatih Sultan Mehmet’in Otağı ya da Otağ-ı Hümayun olarak bilinen bu yeşil alan; Fatih Sultan Mehmet Han’ın vefatından önceki son seferi sırasında, rahatsızlanarak ordusuyla birlikte mola verdiği ve bu alan üzerinde vefat ettiği yerdir. Fatih’in anısını yaşatmak için, bu alan üzerinde; 4. Mehmet Dönemi’nde, 1659 yılında bir köprü ve çeşme yapılmıştır. Çeşmenin arka yüzeyinde, kıble ve açık namazgah bulunmaktadır…
MALKOÇOĞLU MEHMET BEY TÜRBESİ
Mehmet Bey, Osmanlı’nın Akıncı Ailelerinden olan Malkoçoğulları’na mensuptur. Akıncı Aileleri, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını düşmana karşı koruyan ve özellikle de savaş zamanlarında, keşif kolu hizmeti görmek suretiyle, düşman arazisinin tanınmasını sağlamışlar ve orduya yol açmışlardır. Bunlardan Evrenosoğulları, Turhanoğulları, Mihaloğulları ve Malkoçoğulları bu ailelerden bazılarıdır…
SULTAN ORHAN CAMİSİ
Gebze’de bulunan Osmanlı Dönemi’ne ait eserlerin en eskisidir. Erken dönem Osmanlı mimarisinin en sade ve yalın örneklerinden biridir. Kocaeli Bölgesi, Orhan Gazi Döneminde, Devlet-i Aliye’nin sınırlarına dahil edilmiş olup, Orhan Gazi’nin bölgeyi fethinden sonra, fetih sembolü olarak bu camiyi yaptırdığı tahmin edilmektedir. Caminin yapım tarihini içeren bir kitabe olmamakla birlikte, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne ait kayıtlardan; Hicri 726, Miladi 1328 tarihinde yapımına başlandığı yazılıdır…
ÇOBAN MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ
Bu külliye Hicri 930, Miladi 1523 yılında, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’a vezirlik yapmış olan Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yapıyı oluşturan süsleme taşları, Mustafa Paşa tarafından Mısır’dan getirilmiştir. Menzil külliyeleri içerisinde, önemli bir yere sahip olan bu yapı içerisinde; Cami, Medrese, İmarethane, Kütüphane, Şadırvan, Abdesthane, Tuvalet, Kervan Hanları, Aşhane, Tabhane ve Darüşşifa gibi sosyal mekanlar bulunmaktadır. Caminin ana giriş kapısı ve etrafındaki mermer üzerine yazılı dini motifler ve rolyeflerin işçiliği harikadır. Mermerin ve ahşabın oya gibi işlendiği bu yapı, tipik Osmanlı mimarisi örnekleri bakımından eşsizdir… Namaz vakitlerinde cami içinde yer kalmadığı zamanlarda, cami ve külliye avlusunda toplu namaz kılan cemaatı görmek mümkündür. Günümüzde Eski Çarşı içerisinde yer alan Tarihi Hamam, Külliyenin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Kentin merkezinde bulunan bu yapı, Ramazan ve Kurban Bayramları dışında, Cuma ve hemen her vakit namazları sırasında dolup taşmaktadır. Kentin sosyalleşme yerleri başında gelmektedir. Özellikle dostlarla buluşma noktası, adres taşı ya da emeklilerin uğrak yeridir. Külliye içerisindeki küçük kapalı mekanlar, Diyanet temsilciliği ve bazı sivil toplum kuruluşlarının da ofisi gibi işlevi bulunmaktadır… Gebze’ye gelipte, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’ni görmeden gitmeyiniz…
ESKİHİSAR KALESİ
“Marmara Denizi ve Körfez’in güvenliği benden sorular” dercesine yükselen Eskihisar Kalesi Burcu, donanmanın ve kara güvenliğinin bekçisi olarak, gelenleri-geçenleri selamlıyor… Eskihisar Kalesi’nin, Doğu Roma İmparatorluğu Döneminde, İzmit Körfezi’nin güvenliğini saplayacak, ileri karakol olarak inşa edildiği bilinmektedir. Latin İmparatorluğu’nun bölgeye hakim olduğu dönemde, kalenin isminden çoğu kez söz edilmiştir. Kale ve etrafındaki görkemli surlar, üç aşamalı yaptırılmıştır. İç surlar 1. Manuel Komnenos tarafından 12. yüzyılda, iç duvarlar İznik İmparatoru 2. Ducas Vatatzes tarafından 13. yüzyılda, dış surlar ve güneydoğu cephesindeki burç ise, Paleologoslar Döneminde yaptırılmıştır. 12. Yüzyılın ortalarından 14. yüzyılın başlarına kadar, kalenin inşa çalışmalarının devam ettiği anlaşılmaktadır. Osmanlı Döneminde de önemini koruyan kale, zamanımızda restore çalışmaları sonrasında, bölgenin turizm potansiyeli olarak önemini korumaktadır. Özellikle, Kale içinde bulunan yeraltı mazgallarla kaplı zindanda ve oradaki acı ve hüzünlü çığlık öyküleri, izleyen ve dinleyenlerin ilgisini çekmektedir… Eskihisar Kalesi’nden; Kartepe, İzmit, Gölcük, Ereğli, Karamürsel, Yalova Feribotu ve Osmangazi Köprüsü ufkundaki manzarayı izlemek için, gün batımını seçin…
ESKİHİSAR SAHİLİ
Gebze’nin adeta farklı dünyalara açılan penceresi olan ve Feribot İskelesi doğusunda kalan Eskihisar sahili, ülkemizde bulunan ender kıyılardan biri olma özelliğine sahiptir. Onu bu denli önemli yapan ve ona adını veren, 12. yüzyıla ait özgün Doğu Roma yapılarından biri olan Eskihisar Kalesi olmuştur. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin yetiştirdiği ve dünyaca üne sahip olan, Ressam Osman Hamdi Bey’e ait önemli bir yapı olan ve Kültürel Mirasımızda büyük bir yeri bulunan Osman Hamdi Bey Müzesi ve Evi’de, bu sahili süsleyen önemli aksesuarlardan biridir. Restorasyon çalışmaları süren müze ve etrafındaki yapıların onarımı sürüyor. Adı geçen bölgedeki lokanta ve dinlence yerleri de cazibe merkezi özelliğini koruyor. Bütün bu güzelliklere, İzmit Körfezi’nin doyumsuz manzarasına akşam sefasını da ekleyince, Eskihisar Sahil Bölgesinin dört mevsim, altın gerdanlığa dönüştüğüne tanıklık edebilirsiniz, yeniden…
OSMAN HAMDİ BEY EVİ ve MÜZESİ
Osmanlı’nın güzel sanatlar alanında yapı taşlarından biri olan ve Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Kurucusu Osman Hamdi Bey tarafından yaptırılan bu yapı, 1884 yılında Eskihisar sahilde, inşa edilmiştir. Bu yapının projesini, Osman Hamdi Bey bizzat kendisi çizmiştir. Yaz ayları ailesiyle birlikte vakit geçirmeyi sevdiği için, bu yalıda önemli tabloları da resmetmiştir. Osman Hamdi Bey’in vefatından sonra, bu yalı müzeye dönüştürülmüştür. Gömütlüğü, yine bu alan içerisinde bulunmaktadır. Türkiye’nin aydınlık yüzü olan, ünlü ressam ve bilge kişi Osman Hamdi Bey’in tabloları, İstanbul başta olmak üzere, dünyanın pek çok müzesinde yer almaktadır…
BALLIKAYALAR TABİAT PARKI
Ballıkayalar Vadisi, Kocaeli ili Gebze ilçesi sınırları içerisinde, Tavşanlı Köyü yakınlarında yer almaktadır. Gebze’ye 8 kilometre uzaklıktadır. Vadi, kireç taşlarının erimesi sonucu gelişen jeo-morfolojik şekilleri ile karstik bir doğadır. Vadinin güneyinde, çıkış ağzının doğusunda Ballıkayalar karstik su kaynağı yer alır. Adı geçen bu Tabiat Parkı; Denizli Köyü, Demirciler Köyü ve Tavşanlı Köylerinin ortasında yer almaktadır. Ballıkayalar Kanyonu, jeolojik dönemlerden kalan ender doğa varlıklarından birisidir. Sarkıt ve likitli kayalardan renkli sular sızdığı için, bu parka Ballıkaya denmektedir. Ballıkayalar Tabiat Parkı’na, İstanbul ve Kocaeli başta olmak üzere, ülkenin her yerinde doğa spor tutkunları, rafting, yürüyüş ve kamp meraklısı alternatif turizm gezginleri ve hayatı keşfetme meraklısı doğa sporcuları gelmektedir…
KARTACA KRALI HANNİBAL MEZARI
Kuzeybatı Afrika’da, MÖ: 9. Yüzyılda Tunus sınırları içinde yer alan Kartaca Devleti Kralı, Büyük Komutan Hannibal Balca (MÖ: 247-MÖ: 183) yaşamıştır. Halk arasında Anibal olarak bilinmektedir. Sami ırkından gelen Kartacalı Hannibal “usta politikacı, diplomat, savaş taktiği ve stratejisi babası”olarak bilinir. Hannibal, Roma İmparatorluğu ile yapılan pek çok savaşta, onları mağlup etmeyi başarmış, Roma’yı dize getiren, tüm zamanların en büyük askeri dehası ve büyük komutanı olarak tanınır. Hannibal’ın bu ileri zekası; 20. Yüzyılın başında, 1. Dünya Paylaşım Savaşı ardından, Emperyalist ülkelere karşı verdiği bağımsızlık savaşını zaferle taçlandıran ve çağımızda bağımsızlık savaşı veren mazlum ulusların esin kaynağı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ilgisini çeken Hannibal için; Atatürk, 1938’de vefatından önce şu vasiyette bulunmuştur: “Gebze yakınlarında öldüğü bilinen ve Dünyanın en büyük Komutanlarından biri olan Kartaca Kralı Hannibal’ın mezarının yerinin bulunması ve oraya anıt mezar yapılmasını vasiyet ediyorum…” demiştir. 1981 yılında Gebze sınırları içinde bulunan TÜBİTAK arazisi alanında, kendisi adına “Hannibal Anıt Mezarı” dikilmiştir. Nedense, bu anıt mezarı ziyaret etmek için, Tübitak’tan özel izin almanız gerekmektedir…
Not: Geçtiğimiz yıllarda (1999-2002); Tunus’ta yaptığım belgesel alan çalışması ardından, Tunus’un alternatif turizm potansiyeli olan arkeolojik, tarihi, kültürel, sanatsal, folklorik ve doğal zengin miraslarını tanıtırken; Mezarı Gebze’de bulunan, Büyük Komutan Hannibal’ın kurduğu Antik Kartaca Kenti’ni de öne çıkarmıştım. Osmanlı Dönemi’nde, Tunus halkı ve Berberi kültürü ile 350 yıl birlikte, kardeşçe yaşadığımızın izlerini sürmüş ve 12 Mart 1912’de (Gazeteci Mustafa Şerif Bey) Kolağası Mustafa Kemal Paşa’nın, Atlas Dağları El Kaine Zaferini anlatmıştım. Kartaca Kralı Hannibal’ı tanıtmış ve belgelemiştim. Bu çalışmamdan dolayı, Tunus Kültür ve Turizm Bakanlığı beni; “Altın Palmiye Ödülü” ile taçlandırmıştı. Şimdi ise, Gebze ile Tunus’un başkenti Tunus şehri arasında, “kardeş kent” olmasına katkım olursa, mutlu olurum. Dostlukla…
Sonun Başı
Gebze'den ayrılma zamanı…
Dünyanın-Anadolu’nun yeni-farklı doğa ve insan manzaraları beni çağırıyor.
Bak hele bak! Bir hisar gibi yükselen İzmit Kartepe, bana el sallıyor.
Taşmektep aydınlığında, Muallimköy'e selam olsun!.. Işığın izinde, kartalın şahin bakışlı gözünde, ileri ama hep ileri koşmanın tam zamanı…
Gebze Eskihisar Kalesi'nde; turnalar zamanı, özgürlüğe hasret kanat çırpan göçmen kuşların, zikir eder gibi semada semah dönen dansı, sevdalı ve cesur insan hikayelerinin, derin mazgallarda yankılanan kanayan çığlık sesini duyar gibiyim…
Herşeye karşın; gurbeti sılaya bağlayan, su gibi aziz olan yolcuların yerleşik yaşamı, kendi ekseni etrafında dönen, Gebze Su Dolabının şifalı müzikal ritmi eşliğinde; "gel-gel, bize de gel" diyen Gebze; mavi bulutların gölgesinde, gök kubbeyi öperek yükselen, sırdaş kale burcu Eskihisar, yeni konuklarını bekliyor…
Şiirin yol öyküsünü yeniden yazan, Yoleri Gezgin Derviş ile yeni serüvenleri ve farklı kültürleri merakla keşfetmek için, yaşamı yaşamanın tam zamanı…
Bu gezimde bana destek sağlayan herkese teşekkürler…
Yolu Gebze'den geçen, Fatih Sultan Mehmet'in mucit hocası Molla Gürani'nin aydınlığında; Anadolu uygarlıklarını merakla görmenin, tanımanın ve belgelemenin dayanılmaz hafifliğini yaşamak için yollardayım, yeniden... Yolunuz ve bahtınız açık olsun canlar... “Yine gel bize” diyen Gebze’nin, ulusal ve uluslararası festival ve başka etkinliklerinde buluşmak dileğiyle, dostlukla…




.jpg)









































































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.