''Kendimi her zaman mutlu hissederim.
Neden biliyor musunuz?
Çünkü kimseden bir şey ummam, beklentiler daima yaralar.
Hayat kısadır, öyleyse hayatınızı sevin.
Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin.
Sadece kendiniz için yaşayın ve konuşmadan önce dinleyin,
Yazmadan önce düşünün, harcamadan önce kazanın,
Dua etmeden önce bağışlayın, incitmeden önce hissedin,
Nefret etmeden önce sevin, vazgeçmeden önce çabalayın,
Ölmeden önce yaşayın.
Hayat budur, onu hissedin,
yaşayın ve ondan hoşnut olun.''
Bilindiği üzere Shakespeare'in ve yazdığı oyunların en büyük özelliği dilidir. Oyunlarında kullandığı dil bunların yanısıra kafiyeli ve şiirseldir.Şiirsel anlatımda monotonluk söz konusu değildir. Bir hareket heyecan ve çoşku vardır. Shakespeare'in oyunlarında kullandığı şiirsel dilde de aynı heyecan ve çoşkuyu görebiliriz.Bu denli coşkulu ve insanın içine işleyen şiirleri ve soneleri yazması için nereden ilham aldığını hep merak etmişimdir.Bazı zamanlar vardır ya da bazı durumlar..Hani insanı aşka getirir deriz..Ağva yolculuğumda hayatımda nadiren hissettiğim bir durum yaşadım.Havanın güzel olmasından mı,güneşin içimi ısıtmasından mı bilemiyorum.Ancak doğal güzelliklerin insanda müthiş bir coşku ve huzur yarattığı ve ilham verdiği bir gerçek.Ben bile böyle hissetiysem Shakespare ne hissederdi bilmiyorum.
Bu saklı cennet sadece bana değil yüzyıllar içinde pek çok uygarlığa da ilham vermiş ve pek çok uygarlığı misafir etmiştir.Latince’ de “su (aqua)” anlamına gelen Ağva, Ceneviz, Venedik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemine ait pek çok tarihi kalıntı ve mağara barındırmaktadır. M.Ö. 7. yy.’ a uzanan bu kalıntılara Ağva’ ya bağlı civar köylerde rastlamak mümkündür. Kalemköy’ deki Romalılara ait kilise kalıntıları ve mezar taşları, Hisar Tepe’ deki kale kalıntısı, Sungurlu Mahallesi’ndeki dağ değirmeni, Hacıllı köyünün yakınındaki Gürlek ve Soğuksu Mağaraları, Sortullu köyünün güneyindeki İnkese Mağarası dikkate değer buluntulardır.Pagan Romalılardan kaçan Hıristiyanlar, bu mağaralara uzun süre sığınarak kendilerini Romalıların gazabından korumuşlar.Ağva’ya 14. yüzyılın ikinci yarısında Konya, Karaman ve Balıkesir’den gelen Türkmen boylarının yerleştiği söylenmektedir. Bugünkü Ağva halkı da Türkmen boylarının torunları olup “Manav”, yani yerli Türk/Türkmen olarak bilinir. Son derece uysal, mülayim, tartışmayı sevmeyen Manavlar kendi ifadeleri ile “yedi kez düşünmeden adım atmayan” (yavaş davranan) bir yapıya sahiptirler. Bu uyumlu ve uysal yapıları, “sen bilirsin” ya da “siz bilirsiniz” ifadesini sık kullanmalarıyla da kendini göstermektedir.Ağva’nın geçmişine baktığımızda karşımıza ilginç bir hikâye çıkıyor. 18. yüzyıl hattatlarından Siyahi Ahmet Efendi, deniz yolculuğu yaparken gemisinde çıkan ufak bir sorundan dolayı mecburen Ağva’ya sığınır. Karaya çıkıp gezerlerken bir mezarlıktan geçerler ve Siyahi Ahmet Efendi der ki: "Şu biçareler Şile’ye varıp daha keyifli bir yere gömülememişler." Tesadüf bu ya Siyahi Ahmet Efendi o gece Ağva’da ölüp o mezarlığa gömülür.Tarihi dışında aktiviteleriyle de ilgi çekici bir yer Ağva.
Balık avlamaya meraklıysanız Ağva kıyıları sizin için biçilmiş kaftan. Burada balığa doyacaksınız. Karadeniz'e kıyısı olması nedeniyle ve iki nehir arasında kurulması sebebiyle burada her tür balık bulunuyor. Ağva'nın merkezindeki gözünüze çarpacak en önemli şeyler balıkçı tekneleri olacaktır. Balıkçılarla sohbet edebilir, çay içebilir hatta birlikte balığa bile çıkabilirsiniz. Yöredeki tesislerde her zaman mevsimin taze balıklarını bulabilirsiniz.Ağva sadece balıklarıyla değil, ormanlarındaki ceylan, çakal, birçok kuş türü ve özellikle de yalıçapkınıyla da avlanmaya çok uygun. Ağva ormanlarında doğadan yararlanmak istiyorsanız avcılık yapmanın yanı sıra, bisiklete binebilir ve trekking de yapabilirsiniz.Sınırlı vaktim olduğundan deniz bisikletiyle nehirde kısa bir tur atabildim.Arada kıyıya yanaşıp kıyı restoranlarından bisiklete çay servisi bile aldım.İnsanlar gerçekten çok canayakın.Günü muhteşem bir kırmızı şarapla batırdım.Kaldığım yer oldukça konforlu ve hoştu.Özellikle sabah yaptığım kahvaltı muhteşemdi diyebilirim.Kalabileceğiniz yerler için birkaç öneride bulunabilirim.İşte en favori mekanlarım..
Piccolo Mondo Hotel
Göksu Deresi kıyısında üç katlı ve Avusturya mimarisinden izler taşıyan Piccolo Mondo, otel binası, şömineli şirin restoranı, ahşap iskelesi, iskelenin hemen üstünde yer alan Piccolo Bar'ı ile sevimli bir aile işletmesi... Piccolo Mondo, İtalyanca "Küçük Dünya" anlamına gelmekte... Halen toplam 20 odası bulunan otelde odaların bazıları nehir, bazıları da dağ manzaralı... Odaların hepsinde cibinlikli yatak, duşakabin banyo ve 10 odada balkon bulunmakta...
Tranquilla Nehir Evi
Tamamı kütükten inşa edilmiş Tranquilla Nehir Evi, Göksu Deresi kıyısında, bir elma bahçesi üzerine kurulu... Restoran ve bar olarak hizmet veren tümüyle kütükten imal edilmiş kır evi, yüksek tavanlı özgün mimarisi ve şöminesi ile kış aylarında da sizlere sıcak ve samimi bir ortam sunuyor.Tranquilla kelimesi "Sakinlik, sessizlik" anlamına sahip.... Tümüyle doğal malzemelerden inşa edilen Tranquilla'da toplam 10 adet bağımsız girişli konuk evi bulunmakta...Riverside Club Göksu Deresinin her iki kıyısında bulunan ve mimari açıdan birbirine benzemeyen üç ayrı tesisi ile Riverside Club ziyaretçilerine bir çok oda alternatifi sunuyor. Odalarda Banyo-tuvalet, telefon, klima, minibar, saç kurutma makinesi, merkezi müzik sistemi yer almakta....Tesisin kurucularının deniz kökenli olmalarından dolayı tesisin bir çok yerinde gemicilik ile ilgili malzemelere rastlamak mümkün. Büyük şileplerin tahliye sandallarından biri de gezi teknesi olarak hizmet veriyor. Tesiste ayrıca havuz, şömineli restoran, iskele restoran, toplantı salonu ve Jazz Bar bulunmakta.
Club Riviere
Country tarzı bungalow odalar ve normal odaları ile toplam 14 oda ve 40 kişilik kapasiteye sahip Club Riviere Göksu nehri kıyısında yer alan diğer bir konaklama tesisi... Otelde açık ve kapalı restaurant, şömine, toplantı salonu çok amaçlı televizyon ve oyun salonu ziyaretçilerin kullanımına sunulmuş durumdadır.
Peki nasıl geleceksiniz?
İstanbul'a 97 kilometre uzaklıkta olan bu şirin beldeye ulaşmak için öncelikle Şile'ye gitmek gerekiyor. Şile'ye kadar yol otoban kalitesinde. Şile'ye ulaştıktan sonra; iki seçenekle Ağva'ya gidilebiliyor: Birincisi, sahil yolu; Şile Çayırbaşı'ndan iki yol ayrılıyor. Sahil yolu, Kabakoz, Akçakese yolunun devamında Şuayipli ile karşılaşıyorsunuz. İsaköy dönüşüne gelinince Ağva tabelaları yardımcı oluyor.
Şile'den Ağva'ya ikinci yol güzergahı ise; Çayırbaşı'ndan, Teke Köyü'ne giden yolu takip edip Teke, Gökmaslı ve İsaköy istikametinin devamında Ağva'ya ulaşmak. Gebze tarafından ulaşım için; Mollafenari istikametine doğru gidip Tem yolunu takip ederek, soldan Teke yoluna sapmak, Teke'ye gelince de sağdan İsaköy yoluna girmek gerekiyor.
İzmit tarafından ulaşım için; Kandıra otobanı ile ilk önce Kandıra, Akçaova ve sonra Ağva'ya ulaşılabiliyor. Karadeniz Bölgesi'nden ulaşım için ise; Akçakoca yolunu takip etmek gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.