‘’ Ne kadar yürürsen yürü ; arkanda bıraktığın yol kadar güçlü , henüz yürümediğin yol kadar zayıfsın ‘’
Neden Myanmar ?
Yol öncesi en çok sorulan soru bu oldu.Gezegenimizin son kapalı ülkelerinden biri olması, Asya kıtasını çok seviyor olmam, film karelerini andıran göl manzaraları , tapınaklar…
Farklı iklimler bam başka yaşamlar büyülü bir coğrafya.
Niye gitmiyorum ki ?
İtalyan gazeteci Tiziano Terzani kendisine kanser teşhisi konduktan sonra dünya turuna çıkmış.Bagan bölgesinde günü doğururken şöyle demiş ; ‘’ insanoğlunun parçası olmaktan gurur duyduğum bir an ‘’ ….
Hala niye Myanmar diye soruyor musunuz ?
Eskiden Birmanya olan bu gizemli ülkeyi pek çoğumuz İngilizlerin verdiği isimle Burma olarak biliriz. Dünyanın en fakir 20 ülkesinden biri.Ortalama yaşam süresi 50 ‘ler de Dünya Sağlık Örgütüne göre 190. sırada. Nufüsu 55 milyon civarında Güney Doğu Asya ‘nın en büyük 2.ülkesi.
Mavi gökyüzünün altında keşfedilmemiş ,el değmemiş ,saf ,bakir bir ülke varsa sanırım orası burası.50 yıl boyunca askeri cunta ile yönetildikten sonra 2010 ‘da ülke turist giriş ve çıkışlarına açıldı.
Veee görülmesi gereken ülkeler listesine ilk sıradan girdi. Aung San Sun Kyi adını duymuşmuydunuz ? Halkının özgürlüğü için her şeyden vazgeçmiş bir askerin kızı , iyi bir eğitim aldıktan sonra yurduna geri dönmüş askeri yönetim şekline itiraz etmiş.
Ülkesini terk etmesini söylemişler oda ev hapsini tercih etmiş ve Nobel ödülünü kazanmış. Bu ülkeyi yakından tanımak isterseniz George Orwell’in Burma Günleri kitabını mutlaka okumalısınız. Güneşten korunmak için thanakha isimli bir ağaç kabuğunun tozunu yüzlerine sürüyorlar.Güler yüzle ” mingalaba ” diyerek karşılıyorlar sizi.Neredeyse herkes uzun belden bağlamalı ” longyi ” denen etek giyiyor.
Bugün Myanmar denilince ilk akla sisler arasından görünen yüzlerce antik pagodalar geliyor.Burası aynı zamanda ünlü bir balon diyarı.Ekim nisan ayları arasında gökyüzü rengarenk.Dünya gözüyle şahitlik edilebilecek ender güzelliklerden.
Güneş sis ışıklar nasıl cilveleşiyor gökyüzü nasıl bir renk cümbüşü anlatamam.Bisiklet selesinde ,aralarda kaybolun ,balona binin ,yukarıdan izleyin yada yüksek bir tepeden gün doğumunu sisler arasında görün.
Hiç fark etmez.Büyüleyici anlar sizi bekliyor
Balon gerçekten çok başka bir tecrübe.Oralara yolunuz düşerse ilerde torunlara yeğenlere anlatacağınız çok hoş anlara hazır olun…
Düşünsenize aşağıda iki bin den fazla tapınak var.Gün doğumu ile beraber havalanıyorsunuz.Aşağısı anlatılmaz.
Göz kamaştırıcı manzaralar akıp gidiyor peşi sıra.
Tam anlamıyla turizm gelmeden bu haliyle buraları gördüğüm için çok şanslıyım.
” Doğayı gerçekten seviyorsan, her yerde güzellik bulacaksın ”
İnle Gölü ; Ortalama 75,000 kişinin yaşadığı bir balıkçı kenti burası.Kayıklar ile yapacağınız göl üstündeki gezintiler hayat boyu sizinle gelecek.Gölde kazıklar üstüne oturtulmuş tahta evlerde kalıp balkondan tam göl üstünde güneşi doğurun.Tüm dünyanın hakimi gibi hissedin kendinizi. Yüzen adalar üstünde yapacağınız gezinti tarlalarda çalışan çiftçiler ,suda yetişen domatesler ,sabah okula giden çocuklar ,suda biriken otları toplayan balıkçıları gördükten sonra insan nasıl akşam yüzünde bir gülümseme olmadan uyuyabilir ki ?
Bambu ayaklar üstünde ki köy evlerinin yansımaları müthiş gizemli ve mistik geldi bana.Hiç bitmesin bu anlar istedim.
Adalar arası dolaşırken kıvrılarak giden yollar motordan çıkan pat pat sesi ,etrafı saran puslu dağlar,günün ağarması,berrak göl suları ,renk renk leylaklar ,balıkçıllar …
Bilmem hangi fotoğraf karesi anlatır bu görüntüleri.Sabahın ilk ışıkları ile hayat başlıyor ve burnunuza her yerden çiçek kokuları geliyor.
Motor hareket edince göle yansıyan halka halka ışık oyunları ve lotuslar ile beraber oluşan ortam anlatılmaz.
Masmavi bir gökyüzü ve sapsarı bir güneş altında akıp giden o sakin duru saf yaşamlar gözümün önünden gitmiyor.Gölde elektrik olmadığı için evlerde ki ve su üstünde ki balıkçıların kullandığı kandiller inanılmaz bir kompozisyon yaratmış.
Balıkçılar balık tutmak için ilginç bir yöntem kullanıyorlar.Ayakta duruyorlar ve iki elleriyle ağları atıp tutuyorlar.Ayakları ile kürek çekmeye devam ediyorlar aynı zamanda.
Doğal hayatın bitmediğine dair harika bir rota bu göl.Balıkçılar için gün erken başladığı için erken bitiyor.
Sessizlik ve huzur iç içe burada.
Göl üstünde sanat atölyeleri var.Bir kaçına uğramanızı öneririm.Bugün her şey fabrikasyon olduğu için oralarda yıllarca kapalı yaşayan insanların yaptıkları işi nasıl nazik bir şekilde güler yüzle yaptıklarını görmenizi isterim.Göl üstünde tapınaklar var vakit bulursanız belki uğrarsınız.
”ah her şey
bir pencereden göründüğü kadar
bir pencere kadar dünya
bir kartpostal gibi geçtiğimiz dünya
kalbim.
kör bir çocuk gibi düşe kalka.”
Ataol Behramoğlu
Tapınaklara ayaklar çıplak giriliyor kredi kartı kullanımı hemen hemen hiç yok internet ya hiç yok yada çok yavaş.
Hayatımda ilk kez lotus çiçeğinden elde edilen iple tekstil ürünü imal edildiğini gördüm.Bu çiçek Buda ile anıldığı için vücudun üst bölümlerini ilgilendiren ürünler üretiliyor saygısızlık olmasın diye.
Şal fular gibi.
Kalan vakitte bambu ormanlarında yürüyüp çocuklar ile oynayabilir mimari olarak hayran kalacağınız tapınaklar arasında keyif yapıp yalnızlığın tadını çıkarabilirsiniz.
Asya’nın tam bir kapalı kutusu olan bu ülkeyi dilimde tek bir şarkı ile gezdim ;
SANA SÖZ YİNE BAHARLAR GELECEK…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.