• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İzmir 36 °C
  • İstanbul 28 °C
  • Antalya 30 °C
  • Ankara 28 °C
  • Turizmin Sesi Dergimizin Haziran 2024 64'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Mayıs 2024 sayısı çıktı
  • Turizmin Sesi Dergimizin Nisan 2024 62'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Haziran 2024 64'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Mayıs 2024 sayısı çıktı
  • Turizmin Sesi Dergimizin Nisan 2024 62'nci Sayısı Yayında 

MAHZEN YOLCUSU

KONUK YAZAR

Oğuz Demiralp'in Mahzen Yolcusu, her okuduğumda insanın kendi evinin, kendi ülkesinin öneminin ne denli büyük olduğunu hatırlatıyor. Kendi evindeki bir mahzeni tam olarak bilmeyen bir insanın, ömrünün ilerleyen yıllarında ne kadar yer gezerse gezsin, kendi dünyası hakkında gerekli bilgiye sahip olmadan içsel mutluluğa erişemeyeceği Mahzen Yolcusu'nda gözler önüne seriliyor.

 

Peki neden insanlar kendi yaşadıkları yerleri görmeden başka ülkelere gider, ya da kendi ülkesindeki şehirler arasında neye göre ve nasıl seçim yapar? Tüm bunları incelediğimizde tek bir noktada buluşuyoruz; insan önce kendi evini tanımalı, tanımalı ki; diğer her şeyden daha iyi haz alabilsin, daha anlamlı görünsün her şey gözüne.

Önceki yıllarda ülkemizde evde oturmanın bir erdem olduğunu savunan insanların sayısı globalleşmenin de etkisiyle gün geçtikçe azalıyor. İnsanlar daha çok bilinçleniyor, birbirlerine bağımlı hale geliyorlar. Yurtdışındaki eğitimlere katılıyorlar; hatta eğitimlerini yurtdışında tamamlıyorlar. Hepsinden önce, insanlar dışarda neler oluyor diye merak ediyorlar ve ilk fırsatta Batılı ülkelere gidip oraların büyüsüne kapılabiliyorlar. Bir kısmı geri dönmeyip orada yaşamayı seçse de, büyük bir kısmı da ülkemize dönüp yaşamlarına devam etmeyi seçiyor. Geçmiş yıllarda evde oturmanın erdem sayılmasının nedeni muhtemelen evinden ayrılmayan insanların evine daha çok bağlı, daha faydalı ve ihanet etmekten uzak kişiler olduğu düşüncesidir. Fakat daha objektif bakacak olursak, evinde oturup, yaşadığı şehirde eğitimini tamamlayıp çalışan kişilerin aklında diğer şehirlere ve ülkelere olan merak ve özen çok fazla olacaktır. Ama bu kişiler, farklı şehirleri ya da ülkeleri görmüş olsalardı, belki de o yerlerin kendilerine uygun olmadığını düşünecek, kendi ülkesinin değerini anlayıp daha huzurlu bir yaşam sürecekti. Yani, duyguları bastırmaya çalışmaktansa, onları deşmek, merak gidermek ve deneyim kazanmak her zaman için daha doğru olacaktır.

Kendi mahzenini bilmeyen insanların sayısı şüphesiz ki ülkemizde çok fazladır. Mesela, Türkiye'de x şehrinde yaşayan bir insan, başka bir destinasyonu görme hakkına sahip olsa, büyük ihtimalle ülkemizdeki başka şehirlere gitmektense, yurtdışına çıkmayı tercih edecektir. Çünkü bugüne kadar evinde oturmuş olsa da, dışarıya olan merakı gün yüzüne bir şekilde çıkmıştır.

“Sırça Köşk”e olan bu özen ve merakı tetikleyen en önemli unsurlardan biri de şüphesiz ki medyadır. Ben ülkemizde, medyanın Birkaç ufak tefek program haricinde herhangi bir şehrimizi atraksiyon merkezi haline getirmeye çabaladığını hiç sanmıyorum. Her konuda etkisinin çok büyük olduğunu bildiğimiz yerel medya, bir de “Büyük Tur”lar için seferber olsa eminim ülke çapında Doğuya doğru büyük bir hareket olacaktır. Hangimiz Amerika'ya, Fransa'ya, İngiltere'ye, Almanya'ya gitmeden önce daha önce görmediğimiz Van'ı, Rize'yi, Maraş'ı, Hatay'ı, Mardin'i görmek istiyoruz? Hatta kaçımız İstanbul'a, İzmir'e, Antalya'ya veya Bodrum'a gitmeden önce bu şehirleri öğreniyoruz...Önceliğimizi etkileyen şeyler neler? Neden egomuza bu kadar yenik düşüyoruz? Bana göre ''gerçek köşk'' olan bu şehirleri görmenin, Sırça Köşk'ü daha iyi duyumsamak için gerekli olduğunu hangimiz anlayabiliyoruz?

Ülkemizde ''Büyük Tur'' yapan insanların sayısı gerçekten çok az ama bu durum o kadar da iç karartıcı değil. ETS Tur, İrem Tur, Asya Tur ve Jolly Tur'dan alınan bilgilere göre özellikle son yıllarda ülkemizin doğusuna seyahat eden insanların sayısında önemli bir artış var. Ülkemizde eskiden çok da populer destinasyonlar olmayan Mardin, Gaziantep gibi şehirlere rağbet gün geçtikçe artıyor. İnsanlar kendi kültürlerini daha yakından tanımak istiyor, yerel insanlarla iletişim kurmak, geleneksel yemekler tatmak, kendi tarihiyle kucaklaşmak istiyor. Peki neden bu seyahatler Avrupa'da olduğu gibi ''Büyük Tur''lar şeklinde gerçekleşemiyor? Bence bu turlar da ülkemiz için büyük bir gelir kaynağı olma potansiyeline sahiptir. Çünkü kendi ülkesinde farklı şehirlere seyahat eden insanlar mutlaka ekonomiye bir katkı sağlayacaktır. Bu katkının büyük olabilecek olmasının en önemli nedenlerinden birisi de şüphesiz,en büyük “sahte”(Yolcu ve İkizi ya da “sahte” Karmaşası) turizm örneği olan herşey dahil otellerinin bu bölgelerde yaygın olmamasıdır. Bu yüzden, yapılacak doğu gezilerinde insanlar oradaki ticari hayata can vereceklerdir.

Özellikle Batıda yaşayan çoğu insanın en önemli sorunu içsel mutluluğa kavuşamıyor olmasıdır. Çok iyi bir işe, yeterince paraya , iyi bir ilişkiye sahip olmasına rağmen insanlar genellikle içsel mutluluktan yoksundurlar. Bunun nedeni ise şüphesiz insanların sadece para kazanmak uğruna çalışmasıdır. Sırf para kazanmak uğruna seyahatlere katılan insanların da mutluluğa ulaşması çok zordur. Yıllar sonra birgün mutlaka farkedeceklerdir ki, sadece para mutluluğun kaynağı değildir ve önceden iş için gidilen ve kısmen gezilen bir çok yer aslında hala çok yabancıdır. Çünkü o gidilen yerler, hiçbir zaman içsel olarak tam anlamıyla duyumsanamamıştır. Bu yüzden, insan henüz her şeye gücü yetiyorken, önce kendi evinden ve ülkesinden başlayıp tüm bu tanıdık yerleri iyice tanımalı, daha sonra da gidebildiği tüm farklı destinasyonları  gezip-görmeli ve kendisine bir şeyler katabilmelidir.

Günümüzde seyahat acentalarının broşürlerinde 3S'ten farklı olarak otantik değerlere sahip yerlerin de bulunması gerektiğinin bilincindeyim. Ne yazık ki seyahat acentaları da para derdinde olsa gerek(!), bu turlardan gerekli kazancı elde edemeyeceklerini düşünüp kendilerini bariz bir şekilde turizme ihanet eden her şey dahil trendlerine kaptırıyorlar. Bu tablo ülkemiz için gerçekten içler acısıdır. Konuyu daha da sepesifik bir şekilde ele alacak olursak, İstanbul'da yıllarca yaşayan insanların bile İstanbul'da mutlaka görülmesi gereken yerlere hiç uğramadıklarını, uzaktan bile görmediklerini çok iyi biliyoruz.

Mahzen Yolcusu'nda anlatılmak istenenler gibi, bence her Türk insanı elinden geldiğince önce kendi odasından başlayıp, evini, ve kendi çevresini çok iyi tanımalıdır. Unutulmamalıdır ki, para her zaman gücü temsil etmemektedir ve kesinlikle tek başına mutluluğun kaynağı olmayacaktır. İnsanların Sırça Köşk'ten önce gezmesi ve görmesi gereken çok daha fazla yer vardır. Ancak kendi evini bilen insan, Sırça Köşk'te kendine ait bir şeyler bulabilir. Çünkü, insanın kendi ülkesindeki yerler, onun içsel yolculuğu olacaktır. İçsel yolculuğa ulaşamamış, içsel huzur bulamamış insanların da bırakın Sırça Köşk'ten haz almasını, kendi evini koruması bile mümkün değildir.

Sevgiyle kalın,
Zeynep HARDAL

 


 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 27 Şubat 2007 Turizmin Sesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 216 481 51 21