• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İzmir 36 °C
  • İstanbul 28 °C
  • Antalya 30 °C
  • Ankara 28 °C
  • Turizmin Sesi Dergimizin Haziran 2024 64'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Mayıs 2024 sayısı çıktı
  • Turizmin Sesi Dergimizin Nisan 2024 62'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Haziran 2024 64'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Mayıs 2024 sayısı çıktı
  • Turizmin Sesi Dergimizin Nisan 2024 62'nci Sayısı Yayında 

PRİNKİPO PALACE'yi NASIL KORUMALI ?

PRİNKİPO PALACE'yi NASIL KORUMALI ?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 8 Temmuz 2008'de Büyükada Rum Yetimhanesi'nin (Prinkipo) Mülkiyetine İlişkin Kararını Açıkladı.

Açıklamada 1997 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kontrolüne geçen Büyükada Rum Yetimhanesi'ne yönelik uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin mülkiyet hakkıyla ilgili maddesine aykırı bulunduğu ve Fener Rum Patrikhanesi'nin başvurusunda haklı olduğuna hükmedildiği belirtildi.

Böylece uluslararası arenada üç yıldır süren mülkiyet davasının sonucu, tazminatın miktarı hariç kesinleşti. Söz konusu mekan hakkında ödül kazanmış bir araştırması bulunan TUYED Yönetim Kurulu Üyesi Osman Cenk Demiroğlu, Prinkipo'nun nasıl korunup yaşatılması gerektiği konularındaki önerileri de derledi.

Büyükada Rum Yetimhanesi binası, 1898-1899 yıllarında bir Fransız Şirketi tarafından devrin önde gelen mimarı Alexandre Vallaury'ye Prinkipo Palace adlı lüks bir otel olarak yaptırılmıştı. Burası belki de Pera Palas'ın yazlığı olacak ve Orient Express yolcularını Ada'da ağırlayacaktı.

Ancak Padişah II. Abdülhamit'in kumar yasağını öne sürerek bir takım nedenlerden dolayı otelin açılışa izin vermeyişi sonucu, şirket binayı satılığa çıkarmış ve Zarifi ailesi öncülüğündeki Rumlar binayı satın alarak 1894 depreminde ağır hasar gören Yedikule yetimhanesinin yerine kullanmıştı.

Geçen zaman zarfında oluşan hukuki ama daha ziyade siyasi süreçler binanın birçok badire atlatmasına sebep olmuş, ve nihayetinde 1964 yılında bina tamamen boşaltılarak tamir edilemez hale gelmişti.

Söz konusu bina, 6 katlı yapısı ve 101m'lik genişliği ile Osmanlı ahşap konut sanatının devasa bir örneği ve dünya kültürel mirasının önemli bir eseri. Kuşkusuz mülkiyetine ilişkin bu son netleşme, tamiri karşısındaki bir takım bürokratik engellerin azalmasına yardımcı olacak. Ancak buradaki asıl mesele binanın kimin tarafından değil nasıl korunacağı olmalı...

Burası ahşap mimarisinin bir ekolü kimliğinde. Dünyanın en büyük monoblok ahşap yapıları arasında gösteriliyor. Birçok ahşap binaya yaptığımız gibi onu da yıkıp betonlaştırmamız çok yazık olur. Dünyanın gözü üzerimizde... Ama en önemlisi kendi vicdanımız yakamızda.

Benim görüşüm Oktay Ekinci'nin de 1996'da belirttiği gibi buranın layığıyla korunarak “evrensel bir turizm değeri” haline gelmesi. Tabi buraya ne işlev verileceği her zaman tartışılabilir. Ama nasıl korunması gerektiği hakkında Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi son sözü söylemiş. İşte ICOMOS'un 12. Genel Kurulu'nda yayınladığı “Tarihi Ahşap Yapıların Korunmasına İlişkin İlkeler”den öne çıkan başlıklar:

Herhangi bir müdahaleden önce yapı ve bileşenlerinin durumu dikkatlice kayda geçirilmelidir. Her türlü müdahalenin temelinde ahşap yapıdaki bozulma ve strüktürel kusurların nedenlerini kesin ve açık bir dille ifade eden teşhisler bulunmalıdır.
Tarihi ahşap yapıların korunması ve kültürel önemlerinin vurgulanması açısından düzenli bir denetim stratejisi gerekir.

Korumanın birincil amacı kültürel mirasın tarihi otantikliğini ve bütünselliğini sürdürmektir. Önerilen her türlü müdahale, geleneksel yöntemleri izlemeli, teknik olarak mümkünse geri dönülebilir olmalı veya en azından gelecekteki koruma çalışmalarına engel oluşturmamalı ve yapının niteliklerini ileride de erişilebilir kılmalıdır.

Tarihi ahşap yapıların dokusuna asgari müdahalede bulunmak idealdir.
Müdahaleler söz konusu olduğunda, tarihi yapı bir bütün olarak ele alınmalıdır. İlke olarak, mevcut malzeme olabildiğice korunmalıdır. Restorasyonun amacı tarihi yapıyı ve işlevini muhafaza etmek ve mevcut özgün malzemeleri ışığında tarihi konumunu vurgulayarak kültürel değerini ortaya koymaktır.

Bu tür yapıların onarımında ilgili tarihi ve estetik değerler dikkate alınmak koşuluyla teknik açıdan zorunluluk arz eden kısımlar yeni ahşap (beton veya plastik değil) malzeme ile değiştirilebilir.

Ahşap uzmanlarından David Yeomans'ın binaya yönelik teknik raporu, binanın yıkılmadan tamir edilebileceğini öne sürüyordu (Bkz. İstanbul Dergisi, no:25, s:102). Bu rapor üzerinden yaklaşık 12 sene geçti. Teknik açıdan ne yapılabileceği tekrar incelenmeli.

Herkese inat bir asırdır ayakta duran binanın yıkılmadan korunması için elden gelen yapılmalı. Zamanında Adalıların ona “Al Palas” demesine sebep olan “kırmızı”sı geri verilmeli...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÇOK OKUNANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 27 Şubat 2007 Turizmin Sesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : +90 216 481 51 21