• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İzmir 36 °C
  • İstanbul 28 °C
  • Antalya 30 °C
  • Ankara 28 °C
  • Turizmin Sesi Dergimizin Haziran 2024 64'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Mayıs 2024 sayısı çıktı
  • Turizmin Sesi Dergimizin Nisan 2024 62'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Haziran 2024 64'nci Sayısı Yayında 
  • Turizmin Sesi Dergimizin Mayıs 2024 sayısı çıktı
  • Turizmin Sesi Dergimizin Nisan 2024 62'nci Sayısı Yayında 

KURTULUŞ'TAN KURULUŞ'A KÜLTÜR VE TURİZM

KURTULUŞ'TAN KURULUŞ'A KÜLTÜR VE TURİZM
Turizmin Sesi Gezi yazarı Dursun Özden'in Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Beyoğlu Pera Müzesi'nde yaptığı uzun röportaj oldukça verimli geçti.

TURİZMİN SESİ-DURSUN ÖZDEN


Geçtiğimiz hafta sonu, Nazım Hikmet'in “Kuvayı Milliye Destanı” ve pek çok şiirini, o gür sesiyle ve özgün yorumuyla çalıp söyleyen sanatçımız Ruhi Su'nun gömütlüğü başındaki anma etkinliğinden gelen, çiçeği burnunda yeni Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Beyoğlu Pera Müzesi'nde yaptığım uzun röportaj oldukça verimli geçti. Sayın Bakan, Anadolu'nun doğal ve zengin tarihi mirası, Türk Kültürü, Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlerini, bir turizm ve kültür politikası olarak nasıl öne çıkaracağını şu özlü sözle vurgularken; “Kurtuluş'tan Kuruluş'a Kültür ve Turizm” projesini özetler nitelikteydi.

Bildik engellere karşın, eğer sözlerinde durur ve başarabilirse; bu çevreci, ulusalcı ve yurtsever duruş, Sayın Günay'ı haklı çıkaracaktır. Onun hakkındaki kimi önyargılar da böylece çürüyecektir. Sayın Günay'ın söyledikleri, yapmak istedikleri ve kararlılığı; bildik çevrelerle ve kendisiyle bir iç hesaplaşmanın da dışa vurumuydu...

“Ben inançlarımdan ve ilkelerimden hiçbir zaman ödün vermem. Türkiye'de kabuklaşmış ön yargılar var. Bunlar “sol” çocukluk hastalıkları. Ben inandığım bir yolda yürüyorum...” diyen; T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, kültür ve turizmden beklentisi olan tüm kamuoyu için sorularımı en içten yanıtladı. Yaklaşık 37 yıldır yazan, 30 yıldır bu meslekte dirsek çürüten ve gittiğim 66 ülkede, gönüllü bir turizm ve kültür elçisi gibi çalışan gezi yazarı olarak; Sayın Bakan'ı kutluyor ve bu kadar yoğun işlerinin arasında, bana bu söyleşi olanağını sağladığı için kendisine ve ekip arkadaşlarına teşekkür ediyorum...

Bir anımsatma: (12 Eylül 1980 sonrası, aralarında Ertuğrul Günay'ın da bulunduğu pek çok siyaset adamı ve gençler tutuklatmıştı. Bunlardan Bülent Ecevit, Alpaslan Türkeş, Avni Çarsancaklı, Yaşar Okuyan, İlhami Soysal, Taha Akyol, Namık Kemal Zeybek, Doğu Perinçek, Oral Çalışlar ve farklı siyasi eğilimlerden toplam 19 sanık, Ankara Kirazlıdere'deki Askeri Dil Okulu'nda kader arkadaşı olmuşlardı. Hiçbir suçları olmadı için belgelenip aklanan ve yaklaşık burada bir yıl tutuklu kalan Ertuğrul Günay'ı, üç yaşındaki kızı annesiyle birlikte ziyarete geldiğinde, babasını “topuklu”(tutuklu) diye anlatmıştı.

Günay'ın acısına dayanamayan biricik babası da bir süre sonra vefat etmişti. Askeri Cezaevi Müdürü, Günay'ın babasının cenaze törenine gitmesine izin vermedi. Bunun üzerine, tutuklu arkadaşlarından eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan, o gece Günay'ın babası için hatim duası okumuştu. Dileriz ki, bu kara günleri bir daha yaşamayız...)k d

“Ben 68 kuşağı bir genç olarak, 70'li yıllarda İdris Küçükömer'in etkisinde kaldım. 'Sosyalist Demokrat' bir genç olarak, hiçbir dönem demokrasi dışı yollara yönelmedim...” diyen Bakan Günay, şimdi de düşünce ve inançlarında hiçbir değişiklik olmadığını vurguladı. Yazarlar, yayıncılar ve sektörün temsilcileriyle toplantılar yaptığını, Frankfurt Kitap Fuarı için özel çalışmaları başlattığını dile getiren ve bütçeden aldığı %0.06 (binde 6) payla, büyük projeleri gerçekleştirmek için kolları sıvayan Turizm ve Kültür Bakanı Günay'ın; Anadolu'daki manastır, kilise, cami ve türbeler gibi Alevi-Bektaşi Tekkeleri de “İnanç Turizmi” kapsamında değerleneceğini söylemesi, devam eden projeler dışında yeni alternatif turizm arayışlarıyla farklı bir çalışmayı planladığı anlaşılıyor.

“Uyumayan Bakan” da diyebiliriz Ertuğrul Günay için. Hiçbir şekilde gözlerinde yorgunluk ve uyku belirtisi olmayan ve hep zinde görünün Bakan Günay, konuşurken iki elinin parmaklarını birleştiriyor, bedenindeki enerji akımını bir yere yönlendiriyor, odaklanıyor ve bunlar size pozitif enerji olarak yansıyor. Yani içindeki ışık sizi de kuşatıyor. Öte yandan, sayın bakanla yaptığım uzun konuşma süresinde, sanki sahaya çıkacak ağır sıklet boksör gibi ellerini ovuşturuyor, bacaklarını sallıyor ve gözleri şavkıyordu. Yapacağı ve başarısına inandığı işlerden söz ederken, gülümsüyor ve utkuya inanan komutan edasıyla, örgütlü birey olmanın ya da mesleğinin kurmayı olmanın kararlılığını gösteriyordu...

Ama yine de Sayın Bakan'ın davranışlarında, Karadenizli olmanın verdiği sempatik bir tez canlılık seziliyordu... Bilmediği konularda ise, daha 20 günlük hukukçu bir bakan olarak, uzmanlar ve yeni oluşturacağı “Danışma Kurulları” tarafından değerlendireceklerini söylemesi, Sayın Günay'ın bir ekip çalışması içinde olacağı umudunu verdi. Bakalım Sayın Bakan, sorularıma nasıl yanıt verecek?

-Sayın Bakan, kendinizden söz eder misiniz? Ertuğrul Günay Kim? Kendisini “Sosyalist Demokrat” olarak tanımlayan 68 kuşağı bir siyaset adamı iken, bu gün “sağ” bir partiden bakan olan Ertuğrul Günay'ın özyaşamöyküsü nedir?

-Orta halli bir ailenin çocuğu olarak, 1948'de Ordu'da doğdum. İlk, orta ve liseyi Ordu'da okudum. Okuduğum okulların adı ilginçtir, Cumhuriyet İlkokulu, İsmet Paşa Orta Okulu ve Ordu Lisesi. Okuduğum okulların adı bile, benim inancımı ve dünya görüşümü tanımlamaktadır... Sonra, İstanbul Hukuk Fakültesi'ni 68 Kuşağı bir genç olarak bitirdim. İstanbul Hukuk Fakültesi'ni okuduğumdan bu yana da, sosyal ve siyasi olaylarla iç içeyim. Deniz Gezmiş döneminde, aynı okulda iken 1968'de Hukuk Fakültesi öğrenci temsilcisi seçildim. 12 Mart sonrasında, 70'li yıllarda Bülent Ecevit'in askeri müdahaleye cesaretle karşı çıkmasından sonra, CHP'ye katıldım. O dönem, “Sosyalist Demokrat” bir çizgideydim. Ama hiçbir zaman demokrasi dışı yolları ve yöntemleri paylaşmadım.

Benim öğrenci olduğum dönemde, biraz demokrasi dışı arayışlar gençler arasında modaydı. 70'li yıllarda CHP içinde önemli görevler yaptım. En genç il başkanı olarak çalıştım. 1977 Meclisi'ne en genç milletvekili olarak girdim. Ecevit'le düşünsel yakınlığımın buluşması, öğrencilik yıllarımda tanıdığım İdris Küçükömer hocanın etkisi oldu. Yani Türkiye'de devletçi seçkici çizginin değil, daha halkçı bir çizginin doğru olduğuna ilişkin düşünmeme etki yaptı. İdris Küçükömer'in 70'li yıllarda yazdıkları ve anlattıkları beni çok etkiledi. (Doç. Dr. İdris Küçükömer; TİP yöneticilerinden olup, 'Asya Tipi Üretim Tarzı' kuramını gündeme getiren önemli iktisatçılarımızdan... D.Ö). Sonra 12 Eylül 1980'e geldiğimizde, herkes gibi ben de hırpalandım. Gözaltında, tutuklulukta ve hapisli günlerde acılar yaşadım.

Sonra SHP ve CHP'de siyasi çalışmalara katıldım. Çeşitli kademelerde görevler yaptım. CHP'de 92-94 dönemlerinde genel sekreterlik yaptım. 94'de CHP yönetimiyle ciddi bir siyaset tartışması sonunda ayrıldım ve o tarihten bu yana herhangi bir siyasi sıfatım olmadı. CHP'de parti içi demokrasi olmadığı için yeniden aday olmam engellendi. Bu dönemlerde, başka siyasi partilerden birlikte çalışma önerileri aldım ama bunlar bana klasik sağ partiler olarak geldi ve onların teklifini düşünmedim bile. Fakat 2007 seçiminden önce, üyesi olduğum CHP'den atıldım. Tamamen siyasi fikir ayrılıkları yüzünden...

Bu olay beni özgürleştirdi. Bu seçime giderken, AKP çevresine karşı oluşturulan siyasi linç anlayışı beni etkiledi. 10 milyonun üzerinde oy almış bir siyasi partinin “ötekileştirilmesi” çabasını demokrasimiz açısından tehlikeli buldum. Ben de bu yüzden bu büyük kitlenin ötekileşmesi yerine, daha empatiyle karşılanması, anlamlı görülmesi ve Türkiye'nin geleceği için olumlu yere dönüştürülmesinin demokrasi için doğru olduğunu düşündüm ve bu düşüncelerimi yüksek sesle ifade ettim. Örneğin: 27 Nisan 2007'de yayınlanan muhtıraya yüksek sesle karşı çıktım. O günlerde de, AKP üst yönetiminden birlikte siyaset yapma teklifleri aldım. Uzun bir danışma ve düşünme dönemi yaşadım. Bütün iletişim kanallarımı açık tuttum; evimin telefonu, cep telefonum ve faksımı açık tuttum. AKP'de siyaset yapma kararımı, CHP ve DSP'li pek çok kişi desteklediklerini söylediler. Elbette bu kararımı yadırgayanlar oldu, hala var...

Eleştirenler de var... Geniş bir toplum kesiminden destek de aldım. “Mademki, CHP'den ihraç edildin öyleyse haklısın” diyenler de oldu. Parti içi demokrasilerin olmadığı bu yapılardan sonra, özgürce siyaset yapmak için AKP'ye katıldım. İstanbul milletvekili seçildim ve şu anda da, Kültür ve Turizm Bakanı olarak hizmet veriyorum. Şunu da eklemekte yarar var: 29 Mayıs 2007'de aralarında Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın da bulunduğu AKP Grup toplantısında yaptığım konuşmamda; şimdiye kadar inandığım bütün doğruları “yüksek sesle” aynı olarak aralarına katıldığımı vurguladım ve kendi düşünce ve doğrularımı koruyacağımı gösterdim ve orada bunları ifade ettim. AKP'ye bu şekilde katıldım. İlkelerimden ödün vererek ve düşüncelerimi değiştirerek değil...

- Sayın Bakan, gelelim bakanlığınızla ilgili sorulara... Kimi yatırımcılar tarafından “iştah kabartan” turizm bölgelerinde, yeni yatırımlara olanak verecek misiniz? Bu konudaki bir hukukçu da olarak önlemleriniz neler olacak?

- Bildiğiniz gibi Türkiye'de turizm yalnızca kıyı şeridinde anlaşılıyor. Güneş, kum ve deniz olarak algılanmış. Bu konuda Türkiye, bir doygunluk noktasındadır. Artık bu alanda, özellikle Ege ve Akdeniz kıyısında yeni yapılaşmalara gereksinim yok ve bu yapılaşmalar doğayı ve tarihsel yerleri tehdit eder boyutlara gelmiş. “İştah kabartan“ kirli projelere izin vermeyeceğiz. O yüzden bu alanlarda çok özgün projeler olmadıkça, çok yeni ve ilgi çekici, farklı projeler olmadıkça; yeni yatak kapasitesi artırma konusundaki istekleri çok anlayışla karşılamayacağız.

Turizmi ciddiye alan sektör temsilcileri de zaten böyle değerlendiriyor. Bunun yerine, turizm alanında Türkiye'nin başka ve önemli potansiyelleri var. Bunları öne çıkaramaya çalışacağız. Öncelikle kültür turizmi geliyor. Sadece Türkiye'nin dünyaya tanıtılacak olan, güneş, deniz ve kum'un yanı sıra; bunların ötesinde arkeolojik zenginlikleri, modernleşme öncesi Sümerler, Selçuklu ve Osmanlı mimari yapılanması, Cumhuriyet dönemi sonrası özgünlük taşıyan eserleri ayağa kaldırarak, bunları tüm dünyaya tanıtmaya çalışacağız. Özgün Türk mutfağını ve kavramsal zenginliklerimizi, özellikle Mevlana ve Yunus Emre'yi öne çıkararak dünyaya tanıtmayı planlıyoruz. Kültür Turizmini yeni ve farklı boyutuyla, alternatif hale getirmek istiyoruz. Bu konuda yoğun bir çalışma içindeyiz.

- Peki Sayın Bakan, kıyı yağmacılığı konusunda neler yapacaksınız?

- Size katılıyorum sayın Özden. Tüm kıyılarımızdaki bu aç gözlü saldırıyı durdurmaya kararlıyız. Bu durumu sektörün içinde olanlarda kabul ediyorlar. Bu konuda yerel, idari ve sivil toplum kuruluşlarının desteğine ihtiyacımız var. Kıyı yağmacılığına izin vermeyeceğiz.

- Alternatif turizm olarak termal kaynaklarımızı nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?

- Deprem ülkesi olmamızın getirdiği sorunlar ve sıkıntıların yanı sıra; ama bunun bize verdiği bir olanakta var. Ülkemiz eşi bulunmaz şifalı sulara, kaplıcalara ve termal kaynaklara sahip. Türkiye bu potansiyeli tam olarak kullanmıyor. Termal turizmden aldığımız pay, dünyadakilerle kıyas edilmeyecek kadar azdır. Bu konuya el atacağız. Hamam modeli yerine, sağlık ve şifa kaynağı temiz ve nitelikli termal turizmi yaygınlaştıracağız. Yeni ve çağdaş projeleri destekleyeceğiz. Kütahya, Afyon, Çankırı, Niğde ve ülkemizin öteki yerlerinde bulunan termal turizm potansiyelini geliştirmek projelerimiz arasındadır.

- Anadolu'muz binlerce yıldır farklı kültürel miraslara ev sahipliği yapıyor. Farklı din, mezhep ve inançları barındırıyor. Özellikle Alevi-Bektaşi Tekkeleri, bu kapsamda ele alınabilir mi? Bu zenginlik içinde, “İnanç Turizmi” projeleriniz var mı, neler?

- Türkiye inanç turizmi konusunda oldukça zengin. Önümüzdeki Sen Pol Yılı'nda, Sen Pol'un Hatay'dan gelerek tüm Anadolu'yu kat ettiği yerler, çeşitli dinlerin buluşup kavuştuğu yerler, turizm potansiyeli olarak değerlendirilecek. Özellikle Urfa ilimiz, üç kutsal dinin buluştuğu yer olarak yeniden değerlendirilecek. Kudüs'ten sonra ikinci önemli yer olarak öne çıkarılacaktır. Bu arada bizim kendi kültürel değerlerimizde yeniden gözden geçirilip, turizme kazandırılacak. Anadolu'nun İslam'la tanışması ve özellikle Alevi-Bektaşi kültürünün zenginlikleri korunacak. Abbasi döneminin izlerini taşıyan bu tekkeler, terk edilmiş ve neredeyse yok olma durumuna gelmiş. Bu tekkelerde engin bir halk kültürü zenginliği var. Folklorik zenginliği ve özgün dokusuyla, terk edilmiş pek çok Mevlevi tekkeleri var. Bütün bu tarihsel ve kültürel yerlerin korunması, Kültür Turizmi kavramı içinde yeniden ele alınacak. Hem iç, hem de dış turizme yönelik bu turizm alanlarını hizmete açacağız. Bu yüzden de kıyılardaki yağmalardan kurtulacağız.

- Turizmin temel sorunları var. Özellikle turizm sektöründe çalışanlarının sosyal güvencesi, KDV indirimi, vergi kolaylığı, SSK sorunları ve ÖTV'nin düzeltilmesi konularında ne gibi kolaylıklar getireceksiniz?

- Bu konularda başlamış çalışmalar var. KDV konularında ciddi bir çalışma var. Bunun tüketiciye de yansıyacağını umuyorum. ÖTV konusunda da önemli adımlar atacağız. Mevsimlik olarak görünen turizm anlayışını tüm mevsimlere ve en az 10 aya yayacağız. Turizm işletmelerinin tüm yıl içinde verimli olarak çalışmasına olanak sağlayacak düzenlemeler getireceğiz. Burada işçi çalıştırmayı kolaylaştıracak ve istihdam sorununu akılcı ve pratik olarak çözecek yöntemleri bulacağız. Bu nedenle vergilerde ve SSK primlerinde indirimlere gideceğiz. Turizm işletmelerinin uzun erimli ve nitelikli hizmet vermesinin önünü açacağız.

- Sayın Bakan, Akdeniz Turizm Pastasından gerekli payı alamıyoruz. Çevreci değiliz. Suriye başta olmak üzere, komşularımızla ortak turizm paketleri yapamıyoruz. Bu konuda ne gibi girişimler planlıyorsunuz?

- Haklısınız Sayın Özden. Bu konuda önemli şeylerde yapıldı. Ama ülkemizin doğal ve tarihsel zenginlikleri gerektiği gibi tanıtılmadı. Terör bahane edildi. Turizm başta olmak üzere yaşamın her alanında çevre bilincini geliştirmeliyiz. Bu konuda devletin de eksiklikleri var. Tarihi bir anıtın yanına, çok kirli görünümlü dev bir devlet binası ya da özel sektöre ait hantal bir yapı dikilmiş. Bunları önlemeliyiz. Kendi değerlerimizin önemini bilmeliyiz. Ülkemizi özgüvenle dünyaya tanıtmalıyız. Örneğin: İstanbul tüm uygarlıkları ve tarihi dönemleri temsil ediyor. Bir de eşsiz doğal güzelliği var. Roma ise, yalnızca bir dönemin simgesi. Roma'daki tarihi yapıları alın, hiçbir özelliği kalmayacaktır. Ama adamlar kentlerini çok iyi pazarlıyor. Ülkemizin kıymetini bilmeliyiz. Özellikle, İstanbul'un. İstanbul tüm dönemlerin simgesi. Bölgede ve dünyada sayılı tarih, inanç, kültür, kongre ve doğa turizminin merkezi olan İstanbul Markası'nı geliştirmek bizim görevimiz.

Gelelim komşularımızla olan turizm ve kültür ilişkilerimize... Daha önce başlamış olan Suriye ile olan ortak turizm paket projesi çalışmalarını hızlandıracağız. Suriye topraklarında buluna turizm merkezlerinden Lazkiye, Halep, Şam ve Pal Mira'ya gelen turistlerin; Antakya, Gaziantep, Urfa ve Nemrut'a aynı paket içinde gelmesi; Türkiye'nin güney illerine gelen turistlerin de, Suriye'deki turizm yerlerini ziyaret etmesi için ortak çalışmaları somutlaştırmak istiyoruz. Aynı şekilde Gürcistan ile ilgili de böylesi ortak çalışmalarımız başlayacak. Dilerim ki, öteki komşularımızla da benzer ilişkiler gelişir ve turizm odaklı olarak bölge barışına da katkımız olur. Bundan mutluluk duyarız.

- Turizm yazarları ve gazetecilerinin, sektör temsilcilerinin, sivil toplum örgütlerinin, yerel yöneticilerinin ve uzmanların katılacağı bir “Danışma Toplantısı” yapmayı düşünüyor musunuz?

- Şu anda 20 günlük bir bakan olarak kutlama ve tebrikleşme dönemi yaşıyorum. Özellikle yılbaşından sonra, bu söylediğiniz kesimlerle birlikte ciddi toplantılar yapacağım. Onların görüş ve önerileri bize ışık tutacağına inanıyorum. Hiç şüphe yok ki, bu saydığınız kesimlerin uzmanları konuyu benden daha iyi biliyorlar ve onlarla “Danışma Toplantıları” yapacağım ve onların önerileri bizi yönlendirecektir. Onlardan öğreneceğim çok şey var. Dün, Yayıncılarla bir toplantı yaptım. 2008 Frankfurt Kitap Fuarı ve yayıncılığın geliştirilmesi için ciddi kararlar aldık. Hem turizm, hem de kültür alanında bu kesimlerin içinde yer alacağı “Danışma Konseyi” oluşturacağız.

- Devletin öteki alanlarında da görülen, turizm sektöründeki bürokratik engellerin nasıl giderileceğini düşünüyorsunuz? Bunlar için bir yaptırımlarınız olacak mı?

- Ben bir işlev tanımlıyorum. Bizim işimiz, ülkede doğru yatırımcının işini kolaylaştırmak. Doğru yerde yatırım yapan işletmecilerin, tüketiciye kaliteli hizmet sunmasını sağlayacağız. Turizm alanında, devlet olarak fonksiyonumuz bu olmalıdır. Biz bürokratik engelleri çoğaltmak değil, azaltmakla görevliyiz. Devletle yatırımcı arasındaki işleri düzenlemektir bizim görevimiz. Buna karşı bizim isteğimiz, doğru yerde yatırım yapılması ve kaliteli hizmet sunulmasıdır. Benim bakış açım budur. Bakanlığa bu zihniyeti yerleştirmek için görevdeyim...
.
- Bir de turizm sektöründe istihdam sorunu var. Sektörde çalışanların bir dizi sorunları var. “Alaylı” denen sektör içinde yetişmiş, uzmanlaşmış kalifiye çalışanlar var. Bunların çoğu mevsimlik olarak çalıştırılıyor ve pek çok sosyal güvenceden yoksun. İşkolları içinde en az örgütlü kesim bunlar. Bir de “mektepli” denen yabancı dil bilen yüksek okul ve lisans diplomalı turizm çalışanları var. Bunlar da işsiz ve başka sektörlerde çalışmak zorunda. Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) standartlarına aykırı olarak uzun çalışma saatlerinde, oldukça ucuz işgücü karşılığında bedel alıyorlar. Tüm bu sorunların yaşandığı bir sektörün kaliteli hizmet sunması ve rekabet etmesi nasıl olacak. Bu konuda çözümlerliniz neler?

- Bildiğiniz gibi turizm; Türkiye'de 1970'lerden bu yana fark edilmeye başlandı. 80'li yıllar kötü geçti. 90'larda ilerleyen ama terör olayları nedeniyle ciddi bir sendeleme ve kriz yaşayan ve 2000'lerden sonra da yeniden atağa kalkan bir alan. Turizmin gelişmesi ile eğitim sistemimiz arasında yakın bağ var. Henüz eğitim alanında turizme uygun mesafeler alabilmiş değiliz. Üniversitelerimiz, meslek okullarımız ve meslek içi eğitim veren kurumlarımız buna dönük olmalıdır. Turizm çalışanların eğitimli olması, öteki sektörlere göre daha önde olmalıdır. Kaliteli hizmet almaya gelen insanlara, eğitimli ve kaliteli insanlarla hizmet verilir. Turizm sektörünün içinde bulunduğu sorunları ve özellikle istihdam sorununu çözmek için, önümüzdeki dönemde temel politikamız olarak gündeme getireceğiz. Biz bunun için varız...

- Turizm işletmelerinin çeşitli yerlerinde korsan kitaplar satılıyor, müzikler çalınıyor ve görsel sunumlar yapılıyor. Burada eser sahiplerinin bilgisi ve izni olmadan telif hakları çiğneniyor. Bakanlığınıza bağlı Telif Hakları Kurumu nasıl işliyor ve bu konuda nasıl önlemler almayı düşünüyorsunuz?

- Geçen dönemde telif hakları konusunda bir yasa çıkmış. Bu yasaya karşın, ben de bu tür şikayetleri dinliyorum. Bu yasadan sonra her şeye karşın önemli derecede iyileşme olduğu görülüyor. Müzik ve öteki yayın kuruluşu temsilcileriyle birlikte bu engeli de aşacağımıza inanıyorum. Yeni çözüm yolları başlatacağız. Tüm hak sahiplerini ve ürünleri içine alacak yeni bir “Veri Sistemi” uygulamasına geçeceğiz. Bu konu ile ilgili olarak gerekli tüm talimatları verdim. Fikri hakların önemi konusunda, toplumsal bilincin gelişmesi gereklidir. Bizim insanımız bu konuyu yeteri kadar bilmiyor. Bu konudaki bilincin gelişmesi için gayret ediyoruz ve denetim görevlerimizi artıracağız. Turizm işletme sahipleriyle, eser hakkı sahipleri arasında hakem olma görevi bize düşüyor. Birlikte bu sorunu da aşacağız...
Türkiye'nin tüm turizm coğrafyasını yeniden şekillendirmeye ve tanımlamaya çalışıyoruz. Türkiye'nin değişik bölgelerinde tıpkı İstanbul ve Antalya gibi, “Marka Kentler” oluşturacağız. Muğla, İzmir, Yalova, Çanakkale, Konya, Nevşehir, Urfa, Mardin, Van, Amasya, Samsun gibi Anadolu'daki zengin potansiyeli olan ilimiz ve bölgemizi “Marka Kent” yapmak gibi yeni ve çağdaş projelerimiz var. “Tarihi Kentler Birliği” projelerini, uluslar arası desteklerle de yaygınlaştıracağız. Tüm Türkiye'yi isimlendireceğiz. Turizmi dört mevsim işleyen, bacasız fabrika olarak yaygınlaştıracağız. Her Türkiye için...

- Sayın Bakan, şimdiye dek gittiğim ülkelerde, o ülkelerin ulusal değerleri çok önemli bir turizm potansiyeli olarak gösteriliyor. Anadolu antik tarihi mirası, efsaneleri ve Ulusal Kurtuluş Savaşımız sırasındaki zengin deneyimiz yok sayılıyor. “Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri” neden bir turizm potansiyeli olarak değerlendirilmiyor? Bu konudaki projeleriniz neler?

- Çok haklısınız. Bu konuda da yeni atılımlar planlıyoruz. Gelibolu Yarımadası başta olmak üzere, Samsun'dan başlayarak Havza, Amasya, Çankırı, Ankara, Polatlı, Eskişehir, Afyon, Kütahya, Dumlupınar ve İzmir'de son bulan Atatürk'ün gittiği tüm yerleri, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın geçtiği tüm noktaları, iç ve dış turizm potansiyeli olarak değerlendireceğiz. Ulusal direnişimizi canlı görsel sunumlarla tanıtacağız. Bu bölgelerde yapılan at ve mehterli panayır havası ve kasaba şenliği şeklindeki kutlamalar yerine; görsel boyutları da olan, bilinçli tartışmaların ve konferansların da yapılacağı, zafer etkinliklerine dönüştürmeyi planladık. Bu bağlamda, “Kurtuluş ve Kuruluş” için kültür ve turizm odaklı etkinliklere dönüşüm çalışmalarını başlattık.

 Bundan sonra, 30 Ağustos'tan 9 Eylül'e uzanan “Kurtuluş ve Kuruluş Haftası” yapacağız. Özellikle, Ankara'da bulunan tarihi Birinci Meclis Binası, içi ve çevresiyle birlikte yenilenecek ve tarihi anlamına uygun bir çevre düzeni yapılacak. Böylece “Birinci Meclis Binası” başkentin en gözde kültür ve turizm merkezi durumuna gelecek. Ardından, Kurtuluş Savaşımızda önemli yeri bulunan Dumlupınar ve Zafer Tepe (Çal Tepe) yenilenecek. Dumlupınar'da “Askeri ve Etnografya Müzesi” kuracağız ve burada bulunan “Elif'in Kağnısı” ve öteki tarihi araç gereçleri turizm potansiyeli olarak görücüye çıkaracağız.

Tüm tarihi değerlerimiz gibi, mazlum halkların önderi olan Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri, kültür turizmi olarak yaşatılacak ve en iyi şekilde tanıtımı yapılacaktır. Çanakkale, Gelibolu ve çevresindeki tarihi dokuların yanı sıra; İntepe Beldesi'nde bulunan Hektor ve Troya kültürünü canlandıran projeleri destekleyeceğiz. Bu benim bakan olarak çalışmalarımın öncelikleri arasındadır. “Hayat geleceğe doğru yaşanır ama geçmişe doğru şekillenir” bu benim çalışmalarımda ilkemdir. Tüm bu saydıklarımın özeti şudur: Cumhuriyet istismarına son verip, Cumhuriyet değerlerini yaşatmak ve yükseltmektir.


-Bu söyleşi nedeniyle bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
- Sayın Dursun Özden, bu çok özel söyleşi için şahsınızda, tüm basın çalışanlarına ve kamuoyuna saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
- Çok teşekkür ederim Sayın Bakanım. Verdiğiniz sözlerin ve çalışmalarınızın takipçisi olacağız. Başarı ve kolaylıklar diliyorum...
www.dursunozden.com.tr

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÇOK OKUNANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 27 Şubat 2007 Turizmin Sesi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : +90 216 481 51 21