İstanbul’da yaşanan deprem, bizleri ve tüm şehri derinden etkiledi. Yaşanan bu felaketle korku ve tedirginlik içindeyken canımızı kurtarma telaşıyla doluyduk. İstanbul’un bıraktığı izler hâlâ ruhumuzu sararken, 1’inci Uluslararası Girit'ten Side'ye Kültür ve Lezzet Festivali organizasyonuna katılma sözümüzü yerine getirme kararı aldık. Hayatta olduğumuzu hissetmek ve bu önemli etkinlikte yer almak için yola çıkarken içimizde derin bir sıkkınlık vardı. İstanbul’dan Sabiha Gökçen Havalimanı’na doğru başlayan yolculuğumuz, huzurlu bir uçak seyahatiyle Antalya’ya uzandı. Fiziksel olarak bir rahatlama hissi yaşarken, zihnimizdeki karmaşa bizimle gelmişti. Antalya Havalimanı’na varınca, beklenmedik zorluklarla yüzleşmeye başladık.
Sabrımızı sınayan yolculuk
Antalya’dan Side’ye doğru transfer aracımızla çıktığımız yol, adeta sabrımızı sınayan bir maceraya dönüştü. Otelimizin adresini net bir şekilde bildirmemize rağmen araç Lara Belek bölgesindeki, aynı isme sahip bir başka otele yönlendirildi. “Burası değilmiş!” demekle yetinerek yeniden yola koyulduk. İki saatlik zaman kaybıyla nihayet Side’ye ulaştık. Otelimizin yemek servisi sona ermek üzereyken, açık bir restorandan hızlıca bir şeyler yeme fırsatı yakalayarak günü kurtarmış olduk.
Doğanın engeline takılan festival
Side’nin tarihi atmosferinde, Apollon ve Athena Tapınakları’nın ihtişamlı gölgesinde gerçekleşmesi planlanan festival için tüm hazırlıklar yapılmıştı. Sahne düzenlemeleri tamamlanmış, katılımcılar heyecanla bekliyordu. Ancak doğa, bu güzel planı kesintiye uğratmaya kararlıydı. Bastıran şiddetli fırtına ve yağmur, tüm sahne kurulumlarını yerle bir etti. Dualarımıza rağmen fırtına dinmedi. Katılımcılar arasında hayal kırıklığı ve çaresizlik hâkimdi. Doğanın engeline rağmen, Side Antik Kenti’nin mistik atmosferi ve Manavgat’ın kültürel zenginliği göz kamaştırmayı sürdürdü. Bu yıl ilk kez düzenlenen Uluslararası Girit'ten Side'ye Kültür ve Lezzet Festivali, Türkiye’yi gastronomi turizmi alanında dünya sahnesine taşımayı hedefliyordu. Girit’in efsanevi mutfağı, Türk gastronomisinin zenginliğiyle birleşerek ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunacağını düşledim.
Festival 3'ncü günü başladı
Üçüncü gün, nihayet rüzgar dinip gökyüzünün sakinleştiği bir atmosferle başladı. Festival müzik ziyafetiyle coşkulu bir şekilde start aldı ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etti. Bu, tüm zorluklara rağmen Side’nin değerini ve güzelliklerini ortaya çıkaran unutulmaz bir deneyime dönüştü.
Müzik, Kültür ve Lezzet bir arada
Platin Plak ödüllü Sofia Vossou ve Anadolu rock ezgilerini modern soundlarla harmanlayan Necati ve Saykolar Grubu, festivalin müzik dolu doruk noktası oldu. Ayrıca, 3 Oscar ödüllü kült film Zorba, festival kapsamında düzenlenen özel gösterimiyle katılımcılara eşsiz bir görsel şölen sundu.
Tarih ve Kültür eşliğinde sohbet
Kültürel Bağlar ve Lezzetler Apollon Tapınağı’nda düzenlenen “Manavgat ve Girit” başlıklı söyleşiler, iki kadim yerleşim arasındaki kültürel bağları masaya yatırıyordu. Antalya Giritliler Derneği Başkanı ve Gazeteci Cem Çon moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşi, Türkiye’nin dört bir yanından Giritlileri bir araya getirdi ve etkinliğin en anlamlı bölümlerinden biri oldu.
Manavgat Belediye Başkanı Dr. Niyazi Nefi Kara, bölgeyi gastronomi turizmi alanında bir dünya markası yapma hedeflerini vurguladı. Ünlü şefler Maria Ekmekçioğlu, Esat Özata, Pasquale Lembo ve Argyrios Kontakis Girit mutfağının en özel lezzetlerini festivalde katılımcılara sundu. Sponsorlar, sanatçılar ve medya mensuplarına yapılan teşekkürler ise etkinliğin dayanışma ruhunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Kaosa Alışmak mı?
Etkinliğimizin son gününde, İstanbul’a dönüş yolculuğu için transfer saatimizi beklerken içimizde bir miktar huzursuzluk vardı. Transfer için resepsiyona saat 16.00’da gelmemiz söylenmişti. Artık bu transfer saçmalıklarına o kadar alışmıştık ki, yeni bir sorun yaşamayı bekliyorduk. Bekleyiş Başlıyor Saat tam 16.00’da yerimizi aldık ve beklemeye başladık. Ancak ne bir araç, ne bir temsilci… Dakikalar, saatlere dönmeye başlamıştı. 1.5 saat geçmişti bile! Bu sırada bir yandan uçak saatimizi düşünürken bir yandan da transfer merkezine ulaşmaya çalışıyorduk. Aldığımız cevap ise bu kaosun gerçekliğini bir kez daha ortaya koydu: “Bir önceki durakta bekliyor.” Tam Bir Déjà Vu Saat 17.45’i bulduğunda nihayet transfer aracımız otelimize ulaştı. Ancak yaşadığımız karmaşa bununla da bitmedi. Aynı klasik sorun tekrar etmişti: Şoför, yine aynı isimde farklı bir otele gitmişti. Çolakoğlu Transfer, bu tür aksaklıklarla sabrımızı zorlamayı adeta bir norm haline getirmişti. Karmaşadan Anılara İstanbul’a dönerken yaşadığımız bu yolculuk, bizde tatlı-sert bir anı bıraktı. Tüm bu aksiliklere rağmen, bir yolculuğun bize öğrettikleri ve kazandırdığı sabır da unutulmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.